8 milyon Yıllık İskelet Hakkındaki Evrimci Yanılgılar

11 Haziran 2001 tarihli bazı gazetelerde evrim teorisi lehinde yorumlanan bir fosil bulgusundan söz ediliyordu. Örneğin bu yeni bulgu Hürriyet gazetesi”nde “Evrim Zincirini Anadolu Aydınlatacak” başlıklı bir haberle duyuruldu. Söz konusu fosil, Anadolu”da bulunan ve 23. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu”nda duyurulan bir örnekti. Habere göre, bazı evrimci antropologlar, yaşı 7-8 milyon yıl olarak hesaplanan bu fosilin “insanımsılarla” kuyruksuz maymunlar arasında eksik olan evrim zincirini tamamlayacağını iddia ediyordu. 

Klasik bir evrim propagandasının sergilendiği bu haberler, bilimsel açıdan önemli yanılgı ve yanlışlar içermektedir. Bu yazıda, sözkonusu gazete haberlerine hakim olan evrimci önyargı ortaya konacaktır.

“İnsanın Evrimi” Hiç Bir Somut Kanıta Dayanmayan Bir Varsayımdır

Öncelikle, insanın evrimi iddiasının neden bilimsel dayanaklardan yoksun bir varsayım olduğunu açıklamak gerekir.

Evrimciler, insanın maymunlarla ortak bir atadan türediklerini öne sürerler. Bu konuda aralarında kesin bir uzlaşma yoktur, ancak genel iddiaya göre, kuyruksuz maymunlar ve evrimcilerin ” insanımsı ” (hominid) adlı bir sınıfa dahil ettikleri diğer tür maymunlar (yani çeşitli Australopithecus türleri) ortak bir atadan gelmişler ve 5-10 milyon yıl önce birbirlerinden ayrılmışlardır. Aynı iddiaya göre “insanımsı” maymunlar (yani Australopithecus) zamanla aşama aşama günümüz insanına dönüşmüştür.

Bu hikaye sağlam temellere oturan bilimsel bir gerçek gibi anlatılır. Oysa ne fosil kayıtları böyle bir evrimi ispatlamaktadır, ne de böyle bir evrim sağlayacak bir mekanizma ortaya konabilmiştir.

Nitekim evrimciler de kanıtlara değil, kendi ürettikleri kavramlara dayanırlar. Bunların başında az önce belirttiğimiz “insanımsı” ( hominid ) kavramı gelir. Evrimci sınıflamaya göre bu grubun içinde insanlar (yani çeşitli “Homo” sınıflamaları) ve Australopithecus türleri vardır. Evrimciler “hominid”leri ise, daha üst bir grup olarak kabul edilen “ hominoid ” kategorisine dahil ederler. Bu kategoride, “hominid”lerin yanında, gibonlar ve büyük kuyruksuz maymunlar da yer alır.

Evrimciler bu teorik sınıflandırmayı bir kez kurduktan sonra, bulunan her fosili bu şema içinde bir yerlere oturtmakta ve bunun sonucunda, bulunan her fosil üzerine tüm dünya meyda aracılığıyla “evrimin kayıp halkası bulundu” gibi klişe haberlerle aldatılmaktadır. Anadolu”da bulunan 7-8 milyon yıllık “hominid” fosili hakkındaki haberler de aynı klişenin belki bininci tekrarıdır.

Oysa tüm bu hikaye belirttiğimiz gibi bir aldatmacadır, çünkü ortada evrimci varsayımları ispatlayan kanıt yoktur. Evrimciler mevcut maymun sınıflamalarını ve bunlara ait fosil kalıntılarını (kendi içinde son derece ihtilaflı) bir “evrim zinciri” halinde sıralamaktadırlar, ama fosiller ortada gerçekten böyle bir geçiş olduğuna dair kanıt sunmamaktadır.

Evrimci Paleoantropologlardan İtiraflar

İnsanın evrimi iddiasının hayali olduğunun ilginç bir göstergesi, bulunan yeni fosillerin iddiayı desteklemek yerine çelişkili hale getirmesidir. ABD”nin en önde gelen paleontologları arasında yer alan Harvard Üniversitesi”nden Niles Eldredge ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi”nden Ian Tattersall, bu konuda şu önemli yorumu yapmışlardır:

 

Canlıların evrimsel tarihlerinin bir keşif meselesi olduğu düşüncesi, bir efsanedir. Eğer öyle olsaydı, ne kadar çok hominid fosili bulursak, insanın evrimi hikayesinin de o kadar açık hale gelmesi gerekirdi. Oysa eğer bir şey olduysa, bunun tam tersi olmuştur.

 

Konunun uzmanı olan diğer pek çok evrimci, aslında savunduğu teori hakkında son derece kötümser düşüncelere sahiptir. Örneğin ünlü Nature dergisinin bir numaralı bilim yazarı Henry Gee, “insanın evrimi ile ilgili 5 ila 10 milyon yıl öncesine ait tüm fosil kanıtlarının küçük bir kutuya sığabilecek kadar az olduğunu” söyler. Gee”nin bundan vardığı sonuç ilginçtir:

 

“Ata-torun ilişkilerine dayalı insan evrimi şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında yaratılmış bir insan icadıdır ve insanların önyargılarına göre şekillenmiştir… Bir grup fosili almak ve bunların bir akrabalık zincirini yansıttıklarını söylemek, test edilebilir bir bilimsel hipotez değil, ama geceyarısı masallarıyla aynı değeri taşıyan bir iddiadır�eğlendirici ve hatta belki yönlendiricidir, ama bilimsel değildir.

 

Aslında “insanın evrimi” masalı, materyalist felsefeye inanan bir grup insanın, doğa tarihini bu dogmatik inançlarına göre yazma çabasından başka bir şey değildir. İngiliz Bilim İlerleme Derneği”nin (British Association for the Advancement of Science) 1980″lerdeki bir toplantısında, Oxford üniversitesi tarihçisi John Durant bu konuda şu yorumu yapmıştır: “Acaba, aynen “ilkel” efsaneler gibi, insan evrimi teorileri de kendilerini yaratanların değer sistemlerini, onların kendileri ve toplumları hakkındaki inanışlarını geçmişe yansıtarak, güçlendiriyor olabilir mi? Durant daha sonraki bir yazısında ise şöyle demektedir:

 

“insan evrimine dair düşüncelerin, gerek bilim-öncesi gerekse bilimsel toplumlarda benzer işlevler üstlenip üstlenmediği kuşkusuz sorulmaya değer bir konudur… Yakından incelendiğinde ortaya çıkmaktadır ki, her defasında, insanın kökeni hakkındaki fikirler geçmiş kadar bugünü de yansıtmaktadır, geçmişteki atalarımızın deneyimleri kadar kendi deneyimlerimizi yansıtmaktadır…. Bilimin bir an önce efsanesizleştirilmesine acilen ihtiyacımız vardır.

 

Kısacası, insanın kökeni hakkındaki evrim teorileri, bu teorileri üretenlerin önyargılarını ve felsefi inançlarını yansıtmaktan başka bir işlev görmemektedir. Bu gerçeği kabul eden bir diğer evrimci, Arizona State Üniversitesi antropoloğu Geoffrey Clark”tır. Clark, 1997″deki bir yazısında şöyle der:

 

Önümüzdeki bir grup alternatif araştırma sonucundan bir tanesini, daha önceki varsayımlarımıza ve önyargılarımıza göre seçiyoruz�bu hem politik hem de subjektif bir işlem… Paleoantropolojinin sadece şekli bilimseldir, içeriği değil.

 

Medya Propagandasının İçyüzü

Görüldüğü gibi insanın evrimi iddiası, bizzat bu iddianın şekillenmesinde rol oynayan kimseler tarafından dayanaksız bulunmaktadır. İddia bilime değil, teoriyi şekillendirenlerin inanç ve önyargılarına dayalıdır.

Ama ilginç olan nokta, paleoantropoloji dünyasındaki bu “itiraf”ların hiç bir zaman medyaya yansımamasıdır. Aksine medya, savaşı kaybetmekte olan bir ülkenin vatandaşlarına son bir moral vermek için yaptığı “zafer yakındır” propagandaları gibi, evrim teorisinin içine düştüğü bu çıkmazı özenle gizler ve kitlelere hep “evrim teorisinin her gün yeni bir kanıtı bulunduğu” yalanını söyler. Yale ve California Berkeley üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora yapmış Amerikalı bir biyolog Jonathan Wells, Icons of Evolution: Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong (Evrimin İkonları: Bilim mi Efsane mi, Evrim Hakkında Öğrettiğimiz Pek Çok Şey Neden Yanlış) adlı 2000 yılı basımı kitabında bu propaganda mekanizmasını şöyle özetler:

 

Toplumun geneli, insanın kökeni hakkındaki derin belirsizliğe dair bilimsel uzmanların yaptıkları açıklamalardan çok nadiren haberdar edilir. Bunun yerine, şu veya bu kimsenin en son teorisi ile besleniriz ve bize bizzat paleoantropologların bunun üzerinde anlaşamadıkları gerçeği aktarılmaz. Ve tipik olarak, teori mağara adamlarının veya “bol makyajlı” insan atalarının hayali resimleri ile süslenir… Görünen odur ki, bilimin hiç bir alanında bu kadar az bir malzeme üzerine bu kadar fazla bir kurgu yapılmamıştır.

 

Abartma İçgüdüsü

Üstte, paleoantropoloji alanındaki pek çok bilim adamının, kendi uğraşılarına hiç de güvenle bakmadıklarını belirttik. Peki evrimci medyanın haberlerine manşet olan, “insanın evrimi artık kanıtlanmış bir gerçektir” gibi asılsız iddialarla gazete ve televizyonlarda boy gösteren bilim adamları kimlerdir? Bunlar, paleoantropolojiyi dayanaksız bulan bilim adamlarından niçin farklı düşünmektedirler?

Cevap, bu kişilerin farklı düşünmeleri değil, farklı davranmalarıdır. Aslında onlar da gerçeği bilmektedirler, ama uzun uğraşılar sonucunda elde ettikleri bir kaç kemik parçasını önemli göstermek, “evrimin kayıp halkası” olarak tanıtmak ve böylece manşetlere taşınmak hoşlarına gitmektedir. Evrimci Greg Kirby, Biyoloji öğretmenleri Birliği”nin toplantısında yaptığı bir konuşmada bu psikolojiyi şöyle ifade etmiştir:

 

Eğer bütün hayatınızı kemik toplamak, kafatasının ve çenenin küçük parçalarını bulmak için harcıyorsanız, bu küçük parçaların önemini abartmak için çok güçlü bir istek duyarsınız“.

 

Sonuç

İşte başta Hürriyet olmak üzere çeşitli günlük gazetelerde haber yapılan “8 milyon yıllık hominoid iskeleti”, üstte anlattığımız medyatik propaganda stratejisinin ve bulgularını abartma eğilimindeki evrimci paleoantropologların yeni bir şov malzemesinden başka bir şey değildir.

İskelet hakkında yapılan “evrimin eksik halkası bulundu” şeklindeki yorumlar, savaşı kaybetmek üzere olan bir ülkenin “zafer yakındır, ramak kaldı” şeklindeki propagandalarına benzemektedir. Özellikle son zamanlarda, evrim teorisinin çıkmazlarını, hiçbir bilimsel delile sahip olmadığını gözler önüne seren tartışma programları, yayınlar ve açıklamalar evrimcileri telaşa düşürmüş olmalı ki, “evrim teorisi”nin çöktüğü yerde, evrime “sözde” bir delil çıkararak teorilerini kurtarmaya çalışmaktadırlar. Ama bu çaba boşunadır; hiçbir propaganda, kaybedilen bir mücadeleyi kurtaramamıştır.

Ayrıca bakınız

Video – Yuval Noah Hararı’nin SAPIENS Adlı Kitabındaki Bazı İddialara Cevap 4 – “Geçmişte insanın pek az şey ürettiği” iddiası

Harari ve diğer evrimcilerin bir iddiası da “geçmiş nesillerin çok az şey ürettiği” yönündedir. Bunu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.