Evrensel Gazetesi”nin Ve Veysel Atayman”ın Yanılgıları

Evrim teorisini savunmak adına büyük gaflar ve mantıksal çelişkiler sergilemesiyle tanınan yazar ve mütercim Veysel Atayman”ın yeni bir makalesi, Evrensel gazetesinin Pazar ekinde (24 Haziran 2001) yayınlandı. Atayman “Tarih ve Evrim Üzerine Medyatik Tartışmalar” adlı makalesinde, kullandığı “abartılı derecede iddialı, ama sürekli açık veren” üslubuyla, bir kez daha evrim teorisinin, bağlılarını akılcı düşünmekten uzaklaştıran bir dogma olduğunu gösteriyordu. Bu yazıda, Atayman”ın sözkonusu makalesini ve aynı dergide yer alan diğer iki evrimci yazıyı ele alacak, bunlardaki bilimsel yanılgıları ve mantıksal tutarsızlıkları göstereceğiz.

Evrensel Yazarlarının Evrimi “Olgu” Olarak Tanımlamalarındaki Tutarsızlık

Atayman”ın makalesinde ilk dikkat çeken cümleler, yazının spotuna yerleştirilmiş olan şu ilginç iddiadır:

 

 

Evrim, çoktan bir olgu. Gen, DNA olguysa, o da olgu. Çünkü evrim demek gen demek bir bakıma. Gen”in oluşması süreci, evrimin oluşması süreçleri ile örtüşüyor.”

 

Aynı iddia, Evrensel dergisinin “Evrim ve Tartışma” başlıklı giriş yazısında da dile getirilmekte, yazının sahibi, “evrimin tartışılmaz bir olgu” olduğu tezini tekrar etmektedir.

Bu cümleleri okuyan ve bilimsel yöntem, bilim felsefesi hakkında bilgi sahibi olan herkes, her iki yazarın da büyük bir çarpıtma yaptığını fark edebilir.

Bunu açıklamak için, önce “olgu” ne demektir, buna bakalım.

Bilimsel anlamda “olgular”, duyularımızla ve araçlarımızla algıladığımız, tespit ettiğimiz somut, maddi gerçeklerdir. Ağacın büyümesi bir olgudur, Güneş”in doğup-batması bir olgudur, DNA da bir olgudur. Çünkü gözümüzü açıp baktığımızda ağaçları ve Güneş”i görürüz, DNA”yı ise gelişmiş mikroskoplarla görebiliriz. Olgular somut olarak ortada oldukları için bir tartışma konusu da olmazlar; örneğin hiç kimse DNA”nın var olup olmadığını tartışmamaktadır.

Evrim ise bir “olgu” değildir ve —Evrensel yazarları gibi kavram kargaşasına düşmüş kişiler bir kenara bırakılırsa—kimse de böyle bir iddiada bulunmamaktadır. Çünkü “evrim” adı verilen sürecin (yani cansız maddeden önce tesadüfen canlı bir hücre meydana getirecek, sonra da yine tesadüfler sonucunda bu tek hücreden milyonlanlarca kompleks canlı türü türetecek bir sürecin) yaşandığına dair hiçbir gözlem yoktur. Dünyada hiç kimse cansız maddenin bir bakteri meydana getirdiğini veya buna dair bir eğilim gösterdiğini görmemiştir. Aynı şekilde, dünyada hiç kimse, bir maymunun “evrim” geçirip “insanlaşmaya” başladığını da görmemiştir. Evrim teorisinin tüm diğer senaryoları bu şekilde “gözlem dışı”dır.

Dolayısıyla, evrime “olgu” demek, ya bilim kavramları hakkındaki bir bilgisizlikten ya da ucuz bir propagandadan ibaret olabilir.

Nitekim “evrim” kavramı bilim literatüründe “teori” olarak tanımlanır. Çünkü evrim, mevcut olguların nasıl ortaya çıktıklarına dair ileri sürülen bir açıklamadır.

Bir teorinin bilimsel değerini ölçmek için “kanıt“lara bakılır. Evrim teorisi ile ilgili kanıtlara baktığımızda ise, kanıtların hepsinin gerçekte bu teorinin aleyhinde olduğunu görürüz. Fosil kayıtları, doğa tarihinde bir evrim yaşanmadığını, aksine farklı canlı gruplarının birbirlerinden bağımsız olarak ve aniden ortaya çıktıklarını göstermektedir. Biyokimyasal araştırmalar, canlıların ileri sürülen “evrim mekanizmaları” ile açıklanamayacak kompleks tasarımlara sahip olduğunu ortaya koymaktadır. “Evrim mekanizması” olarak ileri sürülen mutasyonların herhangi bir canlının genetik bilgisini geliştirdiğine (yani “evrim” sağladığına) dair hiçbir örnek yoktur. Diğer sözde “evrim mekanizması” olan doğal seleksiyonun hiçbir evrimleştirici (yeni canlı türleri oluşturan) etkisi gözlemlenmemiştir. (ayrıntılı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, İstanbul, 2000; http://www.harunyahya.org/EvrimAldatmacasi/HGK/hk.html)

Dolayısıyla evrim teorisi, bilimsel kanıtlardan tamamen yoksun bir teoridir. Bu nedenle kimileri evrimi “kanıtlardan yoksun hipotez (varsayım)” olarak tarif eder. Bir başka ifadeyle, evrim, gerçekleştiğine dair hiçbir kanıtı bulunmayan, ama bir kısım insanların felsefi nedenlerle inanmaya devam ettikleri bir varsayımdır. Bu varsayıma o kadar şiddetli inanmaktadırlar ki, bunu bir “dogma” haline getirmişlerdir.

Evrensel yazarları ise bu dogmaya o kadar bağımlıdırlar ki, DNA”nın varlığının evrime bir kanıt oluşturduğunu sanmaktadırlar.

Evrensel Yazarlarının Basit “Tötoloji”si

Aslında Evrensel yazarlarının burada ele aldığımız mantık bozukluğu, mantıkta “tötoloji” (tautology) olarak bilinen çok klasik bir aldatmaca yöntemidir. Temelinde ise bir iddiayı alıp, evirip-çevirip, sonra tekrar aynı iddiaya delil göstermek yatar. Veysel Atayman”ın mantık örgüsünü açtığımızda bu gerçek açıkça görülmektedir:

Varsayım: DNA, evrimin bir ürünüdür.

Olgu: DNA vardır.

Sonuç: DNA var olduğuna göre, evrim de bir gerçektir.

Dikkat edilirse, buradaki varsayım ve sonuç, aslında aynı mantığın ters olarak yeniden ifade edilmesidir. Yani aslında bu sözleri söyleyen kişi, aynı varsayımı tekrar edip durmaktan başka bir şey yapmamaktadır.

Bu “tötoloji” yöntemiyle, her türlü saçma fikir ve hurafe sanki mantıklı bir dayanağı varmışçasına savunulabilir. Örneğin, dünya üzerindeki atların aslında Jüpiter gezegeninden geldiği gibi bir safsataya inanan birisi, şöyle bir “mantık örgüsü” kurabilir:

Varsayım: Atlar, dünyaya Jüpiter gezegeninden gelmiştir.

Olgu: Atlar vardır.

Sonuç: Atlar var olduğuna göre, atların Jüpiter”den geldikleri teorisi de bir gerçektir.

İşte bu mantık örgüsü ne kadar çürük ise, Evrensel yazarlarının evrim teorisini savunurken kullandıkları mantık örgüsü de o kadar çürüktür. İşin ilginç yanı, böylesine bir safsatanın, Türkiye”de evrim teorisi lehinde konuşan “en önde gelen” isimlerden biri olmasıdır. Öyle ki Evrensel yazarı Atayman, evrim teorisi lehinde televizyon tartışmalarına çıkan iki evrimci profesörü de beğenmemekte, “tartışacaksanız, gerçek, hakiki bilimcileri çağırın” demektedir. Eğer evrim teorisini savunmak adına ortaya çıkacak “gerçek, hakiki bilimciler”, Atayman gibi tötolojilerle düşünen kişiler ise, evrim teorisinin artık hiçbir tutunacak dalı kalmamış demektir.

Aslında Atayman”ın mantık örgüsündeki bozukluklar daha önceki yazılarında da ortaya çıkmış ve tarafımızdan analiz edilmişti. Dileyenler, Netcevap”ın eski makalelerine başvurabilirler. (http://www.netcevap.org/aktuel990826.html)

Evrimcilerin Terk Etmek İstemedikleri Hurafe: Haeckel”in Sahte Embriyoları

Evrensel dergisinin evrim uzmanı Veysel Atayman”ın yazısında evrim teorisi lehinde en ufak bir delilden bahis dahi yoktur. Yazıda “bilimsel” bir görüntü taşıyan tek unsur, 4. sayfanın dörtte birinden fazla yer tutan “embriyolar şeması”dır. Ne şemanın içinde ne de altında herhangi bir açıklayıcı yazı yoktur, ancak bunun klasik bir “Haeckel şeması” olduğu açıktır. Şemada balık, kaplumbağa, tavuk, tavşan, inek ve insan embriyolarına ait çizimler yerleştirilmiş ve bunlar “evrim” imajı verilecek şekilde benzer gösterilmiştir.

Oysa bu embriyo çizimleri 100 yıldır bilim dünyasını aldatan birer hurafedir ve bu gerçek artık evrimciler tarafından da kabul edilmektedir. Çizimler, Darwinist Alman biyolog Ernst Haeckel tarafından yapılmıştır. Haeckel”in teorisine göre, her canlı anne karnındaki gelişimi sırasında, atalarının yaşadığı sözde “evrim süreci”ni yeniden yaşamaktadır. Ancak Haeckel’in embriyo çizimlerinde sahte ilaveler veya çıkarmalar yaptığı, oluşturduğu şemanın bilim sahtekarlığından başka bir şey olmadığı daha sonradan anlaşılmıştır.

Bu gerçek, bilim dünyasının en saygın süreli yayını sayılan Science dergisinin 5 Eylül 1997 tarihli sayısında, “Haeckel”in Embriyoları: Sahtekarlık Yeniden Keşfedildi” başlıklı makalede ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Science“ın belirttiği gibi, gerçekte insan, balık, tavuk, sürüngen gibi canlıların embriyoları birbirine hiç benzememektedir. Aynı gerçek New York Times gazetesinin 8 Nisan 2001 tarihli sayısında, ana sayfadan girilen “Biyoloji Ders Kitaplarındaki Resimler Gerçek Değil, Kurgu” başlıklı haberinde de belirtilmiştir.

Kısacası Atayman”ın yazısındaki tek “bilimsel” görünümlü unsur, 100 yıl önce ortaya atılmış bir bilim sahtekarlığından başka bir şey değildir.

Atayman”ın Genetik Mühendisliği Hakkındaki Yanılgısı

Bunun dışında Veysel Atayman”ın yazısında, kompleks açıklamalar gibi gözüken, oysa aslında hiçbir anlam taşımayan demagojilerden başka bir şey yoktur. Örneğin Atayman, genetik mühendisliğini evrim teorisi lehinde bir delil zannetmekte ve genler üzerindeki bilinçli insan müdahalelerini yaratılışa aykırı bir gelişme olarak algılamaktadır. Oysa gen mühendisliği, canlıların genetik yapısının ancak bilinçli düzenlemelerle gelişebileceğini ortaya koyan bir göstergedir ve canlılığın bir rastlantı ürünü olduğunu ileri süren evrim teorisiyle taban tabana zıttır. Eğer evrimci bir “gen mühendisliği” olsaydı, bilim adamları canlıları rastgele mutasyonlara uğratarak geliştirmeye çalışırlardı. Oysa bilim adamları bunun imkansız olduğunu, canlılığın ancak “bilinçli tasarım”la gelişebileceğini bilmektedirler. Bu ise, genlerin kökeninde rastlantıların değil “bilinçli tasarımın” bulunduğunu gösterir ve yaratılışı doğrular.

Atayman”ın yazısının kalan kısmında ise, “evrim aleyhtarı kampanya” hakkındaki hayali komplo teorilerinden, yazar Ahmet Altan”ın son romanına getirdiği eleştirilerden ve televizyonlardaki evrim tartışmalarına katılan bilim adamlarına yönelik alaycı eleştirilerden başka bir şey yoktur.

Hayvanlardaki Bilinç Hakkındaki Yanılgılar

Evrensel gazetesi Pazar ekinde yer alan diğer bir evrimci yazı, “Hayvan Aklı” başlıklı ve Steven Best imzalı makaledir. Bu makalede de evrim teorisi lehinde somut bir delil yoktur. Yazar, hayvanlardaki çeşitli bilinç örneklerinden bahsetmektedir. Ama kendi aktardığı bir uzmanın yorumuna (E. A. Wasserman) göre, “hayvanlarda bilinç olduğuna dair hiçbir iddia, doğrulama ve deneye uygun değildir“. Dolayısıyla, yazının içindeki “hayvan bilinci” iddiaları, birer spekülasyondan öteye gitmemektedir.

Kaldı ki, havyanların bilinçli olup olmamasının evrim teorisi için bir faydası da yoktur. Hayvanlar bilinçli olsalar da, bu bilincin kökenini evrim mekanizmaları ile açıklamak yine imkansızdır. Nitekim bunu evrimciler de kabul etmektedirler. Örneğin Veysel Atayman”ın Türkçe”ye çevirdiği Dinozorların Sessiz Gecesi adlı kitapta, evrimci yazar Hoimar von Ditfurth, imparator tırtılının gösterdiği akılcı davranışlar karşısında köşeye sıkışmakta, bunun evrim teorisi ile açıklanmasının zorluğunu kabul etmekte, bunun yaratılışla açıklanabileceğini, ama kendisinin ve diğer evrimciler açısından bunu kabul etmenin “intihar” anlamına geleceğini itiraf etmektedir. (Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi 1, Alan Yayıncılık, Kasım 1996, İstanbul, Çev: Veysel Atayman, s. 12-19)

Aynı yazıda evrim teorisine delil gösterme niyetiyle öne sürülen tek kayda değer iddia ise, insan ile şempanzenin DNA”sının %98 oranında benzer olduğu şeklindeki klişedir. Oysa gerçekte böyle bir benzerlik tespit edilmiş değildir. Maymun DNA”sının haritası çıkarılmamış olduğu için, herhangi bir benzerlik çıkarmak zaten mümkün değildir. Bir efsane şeklinde dolaşan %98 (kimi zaman da %99) oranı, maymunlarla insan arasındaki sınırlı sayıdaki proteinlerin karşılaştırılmasına dayanmaktadır. Oysa bu çok yanıltıcı bir bilgidir, çünkü başka proteinler üzerinde yapılan karşılaştırmalar, insanı tavuk, timsah veya domuza bile yakın gösterebilmektedir. Gerçekte, moleküler biyoloji evrim şemalarını desteklememekte, çürütmektedir. (Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.netcevap.org/genetik.html)

Evrensel gazetesi Pazar ekinde yer alan son evrimci yazı ise, 15. sayfadaki “İnsanın Ataları” başlıklı kısa yazıdır. Bu yazıda, insanın kökeni hakkındaki klasik evrimci senaryonun özetlenmesinden başka hiçbir bilgi yoktur. Oysa kanıtlanmış bir “olgu” gibi anlatılan senaryo, diğer yazılarımızda ortaya koyduğumuz gibi, delillerden yoksun bir varsayımdan ibarettir. Hayal ürünüdür. Ünlü Nature dergisinin bir numaralı bilim yazarı Henry Gee”nin itiraf ettiği gibi, “ata-torun ilişkilerine dayalı insan evrimi şeması, tamamen gerçeklerin sonrasında yaratılmış bir insan icadıdır ve insanların önyargılarına göre şekillenmiştir.” (Henry Gee, In Search of Deep Time, New York, The Free Press, 1999, s. 116-117)

Sonuç

Sonuçta, Evrensel gazetesi Pazar ekinde yer alan evrimci yazıların, her zamanki gibi; önyargılı ve dogmatik yorumlardan, Marksist ideolojinin doğurduğu komplo teorilerinden, son derece “kendinden emin” bir üslupla yazılan ama biraz dikkatle bakıldığında çelişkileri hemen anlaşılan safsatalardan ibaret olduğu ortaya çıkmaktadır.

Evrimciler eğer teorilerini kurtarmak için bir şeyler yapmak istiyorlarsa, bunu “evrim olgudur, tartışılmaz” gibi basit itirazlarla yapamazlar. Bilimsel kanıtlara dayanarak, canlılığın kendi teorilerine göre yeryüzünde nasıl ortaya çıktığını açıklamalıdırlar. İlkel dünyada ilk canlı hücre nasıl ortaya çıkmıştır? DNA ve onun üzerindeki bilgiyi okuyan enzimler nasıl meydana gelmiştir? Neden fosil kayıtlarında ara formlardan hiç eser yoktur? Bilinen yaklaşık 100 hayvan filumunun (en temel hayvan gruplarının) tamamına yakını nasıl olup da aynı jeolojik devirde (Kambriyen devir) ortaya çıkmıştır? Dünyada hiç “genetik bilgi artışı sağlayan mutasyon” gözlemlenmiş midir? Canlılardaki indirgenemez kompleks yapılar evrime göre nasıl açıklanabilir?….

Evrimciler eğer gerçekten bir şeyler yapmak istiyorlarsa, bunun gibi sorulara cevap vermelidirler. Yoksa, Galile”ye karşı “dünyanın dönmediği bir olgudur, tartışılmaz” diyen skolastik rahipler gibi, gerçeklere gözlerini kapayarak kendi kendilerini küçük düşüren dogmatik insanlar olarak tarihe geçeceklerdir.

Ayrıca bakınız

Current Biology Dergisi’ne Cevap: Dişli Horozbinalar Evrim Geçirmedi, Yaratıldı

Current Biology dergisinde 30 Mart 2017’de yayınlanan bir makalede, bilimsel adı “meiacanthus grammistes” olan dişli …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.