Scientific American Dergisinde İnsan Zekasının Evrimi Yanılgısı

Scientific American dergisinde zihin & beyin bölümünde Ursula Dicke ve Gerard Roth tarafından hazırlanmış olan Ağustos, 2008 tarihli “Animal Intelligence and the Evolution of the Human Mind” (Hayvan Zekası ve İnsan Zihninin Evrimi) başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda “insan zekasının, evrimin bir sonucu olarak insan olmayan primatların kavrama (bilişsel) kapasitelerinin biraz gelişmiş hali olduğu” ve “zekanın kafatasımızın içine yerleştirilmiş 1.5 kilo sinir devresinden çıkmak zorunda olduğu” iddiaları yazının bilimsel delili olmayan Darwinist ve materyalist önyargılarla hazırlandığını ortaya koymaktadır.

Evrim teorisinin en büyük açmazlarından birisi bilinçtir. Bu konuya herhangi bir açıklama getiremedikleri için evrimciler maddeden tamamen bağımsız olan bilinç ve ruh gerçeğini maddeye indirgemeye çalışmaktadırlar. Medeniyetler kuran, araştırmalar yapan, icatlarda bulunan insan zekasını maddeye indirgemeye çalışmak maddeyi oluşturan kuarklarların, elektronların zeki olduklarını, düşünebildiklerini, karar verdiklerini, muhakeme yargıda bulunabildiklerini, mutlu olup üzüldüklerini iddia etmek kadar mantıksız ve saçmadır. Bütün bilimsel gerçeklere rağmen kesin olarak çürütülmüş içi boş bir felsefe olan Darwinizm’i ayakta tutabilmek adına evrimciler sonuçsuz bir ısrarla bu konuyu gündeme getirirler. Scientific Amerikan dergisi de bunu yapmıştır.

İnsan zekasının evrimle oluştuğu yanılgısı:

Söz konusu yazıda insan beyni değişik hayvanların beyniyle kıyaslanmak suretiyle insan zekasının sözde evrimine hayali senaryo uydurulmaya çalışılmıştır. Ancak ilginç bir biçimde Darwinistler kendi iddialarını çürüten bazı bilimsel delilleri yazıda kendi elleriyle teslim etmekten geri kalmamışlardır.

Nitekim yazıda geçen insan beyni ile diğer bazı hayvan türleri arasında yapılan kıyaslamalar, aslında beynin evrimine ve insan zekasının kökenine getirilmeye çalışılan evrimci senaryoları yalanlamaktadır.

İnsan zekasının nedeni insanın en büyük beyine sahip olması değildir:

Evrimcilere göre beynin sözde evrimi basit sinir hücrelerinden  komplekse doğru bir yol izlemelidir. Bu hayali senaryoya göre beyin büyüklüğü küçükten büyüğe doğru bir gelişim gösterecekir. Evrime göre en zeki varlıklar en büyük beyne sahip olmalıdır. Ancak gözlemler bu varsayımı çürütmektedir.

İnsan doğada tek bilinçli ve en zeki varlık olmasına rağmen en büyük beyine sahip varlık değildir. Bunu anlamak için detaylı araştırmalar yapmaya gerek yoktur. Zekanın beynin büyüklüğü ile bağlantısı olmadığını doğadaki gözlemler kanıtlamaktadır. Nitekim bazı balina türleri 8-9 kg ve filler ortalama 5 kg lık beyinleriyle 1.5 kg lık insan beyninde kat kat büyük bir beyine sahiptirler. Bu çelişki yazıda da ifade edilmiştir.

Elbette söz konusu yazıda da dikkat çekilen bu doğru tespit zekayı sözde beynin ilkelden gelişmişe evrimi ile açıklamaya çalışan evrim teorisini yalanlamaktadır. Çünkü eğer evrimcilerin bu öngörüsü doğru olsaydı balinanın ya da filin, insanın en az birkaç katı daha zeki olması gerekirdi. İnsandan daha gelişmiş medeniyetler kurmaları, insandan çok daha gelişmiş teknolojilere sahip olmaları, bilimde, sanatta çok daha önde olmaları gerekirdi. Ancak elbetteki milyonlarca yıldır balinalar balina, fillerde fil olarak kalmıştır. Kültür, teknoloji, bilim ve sanat anlamında hiçbir zaman insan gibi bir gelişme gösterememişlerdir. Darwinizm yalanının açıklamasız kaldığı en temel konulardan bir tanesi işte budur.
Özetle zekanın beyin büyüklüğü ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.

İnsan zekasının nedeni sinir hücrelerinin sayısı değildir:

Yazıda zekanın beyinde bulunan ne özel bölgelerle ne de beyin dış tabakasında (korteks) bulunan sinir hücrelerinin sayısıyla bir ilgisinin olmadığı belirtilmiştir. Bu da doğru bir tespittir ve evrim teorisine terstir. Çünkü evrimcilerin beklentilerine göre beynin sözde evrimi az sayıda sinir hücrelerinden en komplekse doğru bir gelişim göstermeli ve buna göre insan bilinçli, zeki, konuşabilen tek varlık olduğu için sinir hücresi en fazla sayıda bulunan en büyük ve en kompleks beyine sahip olmalıdır. Oysa balina ve fil beyinleri toplamda daha fazla sinir hücrelerine (nöron) sahip olmalarıyla bu iddiayı da yalanlamaktadırlar.

İnsan beynindeki konuşma merkezi (Broca) insana has değildir:

Canlılar içinde tek konuşabilen varlık  insandır. İnsan dili evrim sürecinin hayali gereklilikleriyle veya hayali mekanizmalarıyla açıklanamayan olağanüstü bir yetenektir. Papağan gibi bazı canlıların az sayıda kelime tekrarları ses taklidinden öteye gitmemektedir.

Doğal olarak Darwinistlerin dilin sözde evrimini ispatlamak için özellikle maymunlarla yaptıkları yıllar süren çalışmaların hepsi hüsranla bitmiştir. Yaşayan en önde gelen dilbilimci olarak kabul edilen Noam Chomsky bu çalışmaları şu şekilde eleştirmiştir:

“Hayvanlara konuşma becerisinin öğretilmesi akıl dışıdır. İnsanlara kollarını açıp kapayarak uçmayı öğretmeye benzer. ” 1

İnsanda ise durum çok farklıdır. 2-3 yaşında bir çocuk hiçbir eğitim sürecinden geçmeden konuşmaya başlamakta üstelik bunu dilbilimcilerin bile çözemediği son derece karmaşık dilbilgisi kurallarına uygun olarak yapmaktadır. Bu durumun evrimle, tesadüflerle olmadığı çok açıktır.

Nitekim Pennsylvania Üniversitesi”nden David Premack”in, “İnsan dili, evrim teorisi için bir utançtır,” 2 şeklindeki sözleri konuyu iyi vurgulamaktadır.

Yazıdaki bir diğer yanılgı insanın konuşmayla zekasının arttığı ve sadece insana has bu becerinin Broca merkezi denen konuşma merkezinden kaynaklandığı iddiasıdır. Konuşmayı beyindeki özel bir bölüm ya da sinir hücrelerinin özel bir kombinasyonuna indirgemeye çalışan yaklaşım materyalist bir yaklaşımdır ve Amerikan Scientist dergisi yanılmaktadır. Şöyle ki:

İnsan beyninde bulunan Broca isimli konuşma merkezi sadece insanda bulunmamaktadır. Aynı şekilde bu konuşma bölgesinin örneğin maymunlarda da bulunduğunu bilimsel çalışmalar ortaya koymaktadır. Ancak maymunlar insanların aksine hiçbir şekilde konuşamamaktadır. Maymunlarda insandaki Broca alanının bir benzeri olduğunu ortaya koyan çalışmalardan bazılar şu şekildedir:

“İnsan beyninde Brodmann 44. Bölgesinin kısmen tarif ettiği ve konuşma için kritik bir bölge olan Broca alanı, frontal (beynin ön bölümü) girusun (beyin kıvrımı) içinde, sol beyin yarısında sağ beyin yarısından daha büyük olarak bulunmakta ve dil dominant (baskın) uyumlu olan bir asimetridir. Burada biz 3 büyük maymun türünde (Pan trogloytes, Pan Paniscus ve Gorilla gorilla) bu bölgede sol beyin yarısı dominant benzer bir asimetri olduğunu gösteriyoruz.”, (Asymmetric Broca’s area in great apes, Brief Communications Nature 414, 505 (29 November 2001) | doi:10.1038/35107134)
 “İletişimsel sinyaller Şempanzelerde Broca alanının benzeri yapıyı (homologunu) uyarmaktadır.”
http://www.current-biology.com/content/article/abstract?uid=PIIS0960982208000961
“Büyük maymunlarda simetrik Broca bölgesi… Maymun beyninde bir bölge olağanüstü bir biçimde insanda konuşma ile bağlantılı bölgenin benzeridir.” http://www.pubmedcentral.nih.gov/articlerender.fcgi?artid=2043144

Açıkça bilimsel araştırmalar maymunlarda da insandaki konuşma merkezi Broca alanının bulunduğunu hatta iletişimsel sinyaller neticesinde bu bölgenin uyarıldığını ispatlamıştır. Ancak maymunlarda konuşma becerisi yoktur. Hiçbir hayvanda insanda oduğu gibi bir konuşma becerisi bulunmamaktadır.

Bu mucizevi yetenek ile hayvanların iletişim yetenekleri arasındaki farklılıklar çok büyüktür. Durum böyleyken hayvanların iletişim yeteneklerine bakılarak evrim masalları anlatılması hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, hayalci bir tutumdur.

Konuşmanın beynin herhangi bir bölümünün fonksiyonu olmadığı açıktır. Eğer öyle olsaydı insanda olduğu gibi, Broca alanına (konuşma merkezi) sahip olan maymunlarında tıpkı insanlarda olduğu gibi konuşabiliyor olması gerekirdi. Oysa bu mümkün değildir. Bu durum Scientific American dergisinde aslında şu şekilde itiraf edilmektedir:

“Yıllarca süren eğitimlerden sonra bu canlıların hiçbirisi 3 yaşında bir çocuğunkinden daha fazla verbal (sözel) beceri geliştiremez.”

Unutmamak gerekir ki 3 yaşında bir çocuk kendiliğinden hiç bir eğitim almadan çok kompleks dilbilgisi kurallarını kullanarak konuşmaya başlar ve bunun sebebinin beyin hücrelerini meydana getiren kuarklar, elektronlar olmadığı çok açıktır. Çünkü tüm canlıların beyinleri ve beyin hücreleri aynı kuarklardan aynı elektronlardan meydana gelmiştir, aralarında bu bakımdan hiç bir fark yoktur. Ancak Allah yarattığı canlılar içinde sadece insanı bilinçli, konuşabilen, düşünen, muhakeme eden bir varlık olarak yaratmıştır.

Roger Penrose bilinç araştırmaları konusunda tanınmış bir matematikçi ve fizikçidir. Penrose maddenin bilinçli olamayacağını ve düşünemeyeceğini bir örnekle The Emperor’s New Mind adlı eserinde şu şekilde açıklamaktadır:

“Belirli bir kimseye onun insan kimliğini veren nedir? Bir dereceye kadar vücudunu meydana getiren atomlar mıdır? İnsan kimliği atomları meydana getiren elektron, proton ve diğer partiküllerin özgün seçimine mi bağlıdır? Bunun böyle olmadığını gösteren en azından iki neden vardır: Birincisi, yaşayan herkesin bedenini meydana getiren materyalde aralıksız bir değişim vardır. Bu, her ne kadar doğumdan sonra yeni beyin hücreleri meydana gelmese de, bir kimsenin özellikle beyin hücreleri için de geçerlidir. Doğumdan beri her bir hücrenin ve vücudumuzu meydana getiren maddelerin hemen tamamı defalarca değiştirilmiştir.

İkinci neden, kuantum fiziğinden gelir… Eğer bir kimsenin beynindeki bir elektron, bir tuğladaki diğer bir elektronla değiştirilse idi, sistemin durumu bir önceki ile tamamen aynı olurdu, adeta ayırt edilemezdi. Aynı şey protonlar ve diğer bütün parçacıklar için de geçerlidir. Eğer bir kimsenin bedenindeki tüm madde bu evin tuğlalarındaki uygun parçacıklar ile değiştirilse idi, tam anlamı ile hiçbir şey fark etmezdi.” 3

Penrose bir insanın bütün atomlarını tuğlanın atomları ile değiştirsek bile insanı bilinçli yapan özelliklerin tamamen aynı kalacağını açıkça ifade etmektedir. Ve eğer beynin atomlarının parçacıklarını tuğlanınkilerle değiştirirsek bu da elbette tuğlayı bilinçli yapmayacaktır. Tuğla yine tuğla olarak kalır. İnsanı insan yapan özelliklerin maddenin bir özelliği olmadığı, onun dışında bir varlık olduğu çok açıktır.

Kuşkusuz konuşma da, maddeden bağımsız, Allah”ın yaratmasını gösteren büyük bir mucizedir. İnsanı Allah bilinç, akıl ve konuşma gibi yeteneklerle birlikte yaratmıştır. İnsanın konuşması, Allah”ın özel bir ilmiyle mümkün olmaktadır. Rabbimiz bu gerçeği bir Kuran ayetinde şöyle bildirmektedir:

“Ve Adem”e isimlerin hepsini öğretti.” (Bakara Suresi, 31)

Konuşturanın Allah olduğu, bir başka Kuran ayetinde şu şekilde belirtilir:

Dediler ki: “Her şeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O”na döndürülüyorsunuz.” (Fussilet Suresi,21)

Değişik hayvanların farklı yetenek ve özellikleri evrim teorisini kökünden yıkmaktadır:

Çeşitli canlıların gösterdikleri farklı yetenek ve özellikler vardır. Ancak evrimle hiçbir şekilde açıklanamayan bu beceriler evrim teorisini de kökünden yıkmaktadır. Örneğin Darwinistlerin iddiasına göre insandan sonra en zeki canlı olması gereken maymunlardan daha zeki canlılar vardır.

Nitekim 9 Ağustos 2002 tarihli Science dergisinde yayınlanan bir çalışmada Oxford zoologları kargaların maymundan daha zeki olduğunu kanıtlamışlardır. Oxford Üniversitesi zoologları tarafından yapılan bir deney sırasında, sıradan ve eğitilmemiş bir karga, kendiliğinden bir teli bükerek kanca şekline getirmiş ve çok başarılı bir şekilde bu kancayı kullanarak dikey bir borunun içine yerleştirilmiş olan yiyecek dolu kovayı almıştır. Science dergisinde bu çalışma şu sözlerle yayınlanmıştır:

“Primatlar çok yönlü ve kompleks alet kullanıcıları olarak kabul edilir, ancak New Caledonian kargaları (Corvus moneduloides) üzerinde yapılan gözlemler bu kuşların aletlerle ilgili kognitif (bilişsel) yeteneklerde primatlara rakip olabileceklerini gösterdi…” 4

Daha da çarpıcı bir örnek arılardır. Arılar bu bakımdan bakıldığında insanın bile çok üstün teknolojiler kullanmadan yapamayacağı hesapları rahatlıkla yapmaktadırlar. Örneğin arıların uçuş mekanizmalarının, matematiksel hesaplamalara dayalı ve ekonomik açıdan en verimli olan petek üretim planlarının; bu planların binlerce arının kusursuz bir işbirliği ve uyumu içinde hiçbir kargaşa ve hatalı üretim olmaksızın uygulanmasının; arıların besin kaynağının yerini anlatmak için başvurdukları iletişim sistemlerinin hangi mekanizma ve aşamalarla tesadüfen gelişmiş olabileceği soruları Darwinistler için cevapsızdır.

Arıların akılalmaz hesaplamalarından birisi bal depolamak için peteğin yapımıdır. Peteğin yapılmasına en üstten başlanır ve petek, aynı anda 2-3 yerden farklı arılar tarafından aşağıya doğru örülür. Bu iş gayet uyumlu ve düzenli bir şekilde gerçekleşir. Öyle ki peteğin, farklı iki üç parçanın birleşimi sayesinde bir bütün haline geldiğini fark etmek mümkün bile değildir. Değişik uçlardan başlanarak inşa edilen petek dilimleri o kadar düzgündür ki, yüzlerce hücre ve açı barındırmasına rağmen ortaya tek parça bir yapı çıkar.

Bu da arıların işe rastgele koyulmadıklarını, başlangıç ve birleşme noktaları arasındaki uzaklıkları önceden hesapladıklarını ortaya koyar.

Ayrıca balarıları dans ederek bal yapmak için çiçeklerin yerini birbirlerine bildirebilirler. Örneğin besin kaynağını sadece güneşe göre tarif etme yeteneğine sahip olan arı, kovana dönene kadar, güneş her 4 dakikada bir 1 derece yer değiştirir. Buna göre arı, yolda geçirdiği her 4 dakika için arkadaşlarına ilettiği yönde bir derece hata yapacaktır. Sonuçta arı, güneş ilerledikçe kovanda vereceği yönde düzeltme yaparak hedefin yönünü hatasız olarak belirler.

Bu, akılalmaz bir hesaplama gerektirir. Hiç bir insan bu hesaplamaları modern teknolojik donanımlar olmadan gerçekleştiremez. Oysa milyonlarca yıldır balarıları bu hesapları en hassas biçimde gerçekleştirmektedirler.

Arıların  bu becerileri göz önüne alındığında arıların en zeki hayvanlar olduğu sonucu ortaya çıkar. Bu durum elbette evrim teorisinin tüm iddialarını ortadan kaldıran ve kusursuz bir yaratılışı ispatlayan bir delildir. Ancak 1 miligramdan ibaret olan 1 mm3’lük bir arı beyni 9 kg’lık balina beyni ile karşılaştırıldığında ortaya çıkan tablo arıların becerilerinin minicik beyinlerinden kaynaklanmadığını, Allah’ın ilhamıyla meydana geldiğini apaçık göstermektedir.

Arıların Allah’ın emriyle hareket ettikleri ve O’nun dilemesiyle bal ürettikleri bize Kuran’da şu şekilde bildirilmektedir:

“Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.” (Nahl Suresi, 68-69)

Elbette arıyı da, tüm diğer canlıları da yaratan ve onlarda yetenek ve özellikler var eden Yüce Rabbimiz Allah’tır. Tüm canlılar Allah’ın emriyle hareket ederler. Gösterdikleri becerilerin hepsi Allah’ın ilhamıyla gerçekleşir.

İnsandaki bilincin ve zekanın kaynağı Allah’ın kendi Ruhun’dan üfürdüğü Ruh’tur:

İnsanı diğer tüm canlı ve cansız varlıklardan ayırt eden bilinç ve zeka sahibi oluşudur. Peki bilincimizin ve zekamızın kaynağı nedir? Beynimiz de aynı bir sandalye veya bir bardak gibi atomların yanyana gelmesiyle oluşmuş bir madde yığınıdır. Sandalyenin atomları düşünemediğine göre, beynimizdeki atomlar da düşünemez. Bu da gösterir ki bilincimiz farklı bir kaynaktan gelmektedir. Bu kaynak, ruhtur.

Nitekim Allah insana ruh verdiğini Kuran’da bildirmektedir:

“Hani Rabbin meleklere demişti: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.” (Hicr Suresi, 28 – 29)

İnsanın bilincinin ve zekasının kaynağı Allah’ın insanlara bahşettiği ruhudur. Scientific American dergisine de artık kendisini köhne Darwinist yaklaşımlardan kurtarıp bu apaçık gerçeğe göre hareket etmesini tavsiye ediyoruz.

1 N. Chomsky, Language and Linguistics s. 65
2 Swisher III, Roger Lewin, “Java Man”, Abacus, London, 2002, sf. 205
3 Roger Penrose, The Emperor”s New Mind, Penguin Books, 1989, s. 24-2)
4 Shaping of Hooks in New Caledonian Crows- http://www.sciencemag.org/cgi/content/full/sci;297/5583/981?maxtoshow=&HITS=10&hits=10&RESULTFORMAT=&fulltext=primates+Corvus+moneduloides&searchid=1&FIRSTINDEX=0&resourcetype=HWCIT

Ayrıca bakınız

Video – Yuval Noah Hararı’nin SAPIENS Adlı Kitabındaki Bazı İddialara Cevap 4 – “Geçmişte insanın pek az şey ürettiği” iddiası

Harari ve diğer evrimcilerin bir iddiası da “geçmiş nesillerin çok az şey ürettiği” yönündedir. Bunu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.