Feminist Bir Evrimcinin İddiaları, Evrimin Hayal Olduğunu Bir Kez Daha Gösteriyor

Cumhuriyet gazetesinin ilavesi olan Cumhuriyet Bilim ve Teknik (CBT) dergisinin 6 Ocak 2001 tarihli sayısında “Yürümeden Önce Yüzmeyi mi Öğrendik?” başlıklı bir yazı yayınlandı. Evrimcilerin, bu yazıya da yansıyan çaresizliklerinin gözler önüne serilmesi açısından yazı hakkında bazı noktaları vurgulamakta yarar görmekteyiz.

Yazıda, bazı evrimcilerin, insanın atasının hem suda hem de karada yaşayan bir tür maymundan türediği ve ilk olarak dişi olanların iki ayakları üzerinde dik durmaya başladıkları iddialarına yer veriliyor. Bu iddianın günümüzdeki öncülerinden biri ise Elaine Morgan adındaki feminist gazeteci ve TV oyuncusu. Elaine Morgan’ın iddiaları tamamen hayalgücüne dayalı. Bu konuda verebildiği tek bir bilimsel delil dahi yok. Hatta Descent of Woman (Kadının Kökeni) isimli kitabında, sadece hayalgücünü kullanarak insanın evrimi hakkında senaryolar yazmış.

Aslında konu incelendiğinde, Elaine Morgan”ın sadece sahip olduğu feminist önyargılar nedeniyle böyle bir teori ortaya attığı açıkça görülüyor. Çünkü bu teorinin tek odak noktası, iddia edilen hayali evrim sürecinde “kadın”ın ön plana çıkarılması. CBT”deki yazıda bu konu şöyle belirtilmiş:

 

 

“İnsanın evrimiyle ilgili, şimdiye kadar ortaya atılmış fikirler arasında ihtimali en zayıf olanlardan bir tanesine göre, insanlar hem suda hem karada yaşayan bir tür maymundular ve ancak dişiler su kenarında kendi iki ayakları üzerinde dik durmaya başladıklarında gelişme gösterebilmişlerdi. “

 

Yani karşımızda, feminist bir evrimcinin, “kadın üstündür” tezini destelemek için ortaya attığı yeni bir evrim masalından başka bir şey yok.

Nitekim evrimci bilim adamlarının büyük bir bölümü dahi bu iddiayı ciddiye almıyorlar. Ancak, Elaine Morgan’ın iddiasında ısrarlı olabilmesinin ve kendisine bazı taraftarlar bulabilmesinin tek nedeni, onun bu varsayımını kabul etmeyen evrimcilerin de kendi varsayımlarını destekleyecek tek bir delile bile sahip olmamaları. Çünkü insanın atalarının yarı suda yarı karada yaşadığı iddiasına karşı çıkan evrimciler, insanın atalarının savanlarda evrimleştiğini iddia ediyorlar. Ancak “savanlarda evrim” konusunda da delilleri olmadığı gibi birçok cevaplayamadıkları sorular kendilerini bekliyor. Dolayısıyla, insanın suda yaşayan ataları iddiası, feminist bir evrimcinin hayal ettiği ve David Attenborough, Philip Tobias gibi bir kaç evrimcinin de çaresizlikten sarıldıkları bir masal olmaktan öteye gidemiyor. Her iki taraf sürekli birbirinin açmazlarını ve imkansızlıklarını ortaya koyuyor.

Her iki taraf da bir delile sahip olmadıklarını sık sık itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Örneğin CBT”deki yazıda aktarıldığına göre, Londra”daki Doğal Tarih Müzesinden Prof. Chris Stringer suda evrim iddiasıyla ilgili olarak “teorinin dik durma pozisyonumuz konusundaki açıklamalarının öteki teoriler kadar iyi olduğunu” söylüyor, ama eklemek zorunda kalıyor: “Bununla beraber, kanıtımız yok…”

30 Nisan 1999 tarihinde Belçika’da The “Evolution and Complexity” Scientific Research Network of the Fund for Scientific Research (FWO) – Flanders tarafından düzenlenen sempozyumda suda evrim ve savanada evrim görüşünü savunan evrimciler karşı karşıya getirildiler. Water and Human Evolution: Savanna, forest or aquatic origins of our hominid ancestors? (Su ve İnsanın Evrimi: İnsanımsı atalarımızın kökenleri savana mı, orman mı veya su mu?) isimli sempozyumda evrimci bilim adamları her zamanki gibi hiçbir ortak sonuca varamadılar. Sadece her varsayımın bilimsel açmazları ortaya konmuş oldu.

Evrim teorisi bilimsel bir delili olmayan, Charles Darwin’in hayalgücü ile geliştirilerek, materyalist çevrelerce baştacı edilen bir teoridir. Bilimsel bir gerçek olmadığı için, bugüne kadar ortaya atılan bütün evrimci iddialar bir varsayım olmaktan öteye gidememiştir. Her evrimci iddia, bilimsel deliller ile birer birer çürütüldüğü için, yerine yenileri getirmek gerekmiş, ancak bunun içinde bilim değil, hayalgücü kulanılmıştır. Feminist TV oyuncusunun ortaya attığı ve CBT gibi bazı çevrelerce konu edinilen bu tür iddialar da aynı sürecin bir ürünüdür.

Burada dikkat çekici olan, evrim teorisinin gerçekte bilimin değil, hayalgücünün alanına giren bir düşünce olmasıdır. Tarihte bir evrim yaşanmadığı ve buna dair de hiç bir delil bulunmadığı için, isteyen herkes dilediği gibi senaryo yazabilmektedir. Feministler, “maymundan insana geçerken ilk başta kadınlar ayağa kalktı, onlar evrimin öncüsü oldular” demektedir. Sol ideolojiyi benimseyenler “ilk ayağa kalkan, ilk solcuydu” demektedir. (örneğin bkz, İlhan Selçuk, “Evrimin Kitabı”, Cumhuriyet, 11 Haziran 1987, s. 2) Karl Marx”la birlikte komünist ideolojinin kurucusu olan Friedrich Engels, “Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü” diye bir makale yazarak, hayali evrim sürecinin “emek”le ilgili olduğunu savunmuştur. Konuyu cinsellikle ilişkilendirmek isteyenler, her türlü insan davranışının ardından cinsel dürtülerin bulunduğunu, evrimin de bu dürtülerle ilerlediğini iddia etmektedirler. Nitekim CBT dergisinin aynı sayısındaki “Cinsellik ve Evrim” başlıklı bir diğer makale, bu görüşü aktarmaktadır.

Görüldüğü gibi, evrim konusu, herkesin dilediği hikayeyi dilediği gibi uydurabildiği bir “serbest atış alanı” durumundadır. Bunun nedeni ise, bizzat evrimin kendisinin uydurulmuş bir hikaye olmasıdır.

Ayrıca bakınız

Video – Yuval Noah Hararı’nin SAPIENS Adlı Kitabındaki Bazı İddialara Cevap 4 – “Geçmişte insanın pek az şey ürettiği” iddiası

Harari ve diğer evrimcilerin bir iddiası da “geçmiş nesillerin çok az şey ürettiği” yönündedir. Bunu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.