CBT’nin Evrim Bilmecesine Çözüm Masalı

Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin 18 Haziran 2005 tarihli sayısında, “Evrim bilmecesine denizanalarından çözüm” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, bir denizanası türünün göz yapısı hakkında yapılan bir bilimsel çalışma haber veriliyor, canlının gözünde “beklenmedik derecede gelişmiş” yapıların keşfedildiği anlatılıyordu. Bu bulgular, CBT yazısında şu ifadelerle haber veriliyordu:

Gözler küp şeklindeki vücudun dört yanında kümeler halinde bulunur. 16″sı yalnızca ışığa duyarlı deliklerdir. Ancak her kümenin içinde bir çift göz, beklenmedik bir şekilde gelişmiştir. 0.1 milimetre çapındaki bu gözlerde gelişmiş mercekler, retina, iris ve kornea bulunur.

Gelişmiş mercekler, retina, iris ve kornea… Herbiri kompleks olan bu yapıların denizanasında keşfedilmesi evrimciler açısından şaşkınlık kaynağı oluşturmaktadır. Nitekim, araştırmayı gerçekleştiren ekibin başı Dr. Kevin J. Peterson, New York Times gazetesinde yayınlanan yorumunda şunları söylemektedir:

“Büyük sürpriz şu ki, cnidarian’lar (deniz anasının ait olduğu kategori) genetik olarak herhangi bir kimsenin daha önceden tahmin edebileceğinden çok daha kompleksler. Bu veriler çok sayıda insanın kendilerini bir adım geri çekmelerini ve cnidarian’lar hakkında düşündüklerinin birçoğunun tamamen yanlış olduğunu farketmelerini sağladı”.(Carl Zimmer, “Plain, Simple, Primitive? Not the Jellyfish”, The New York Times, 21 Haziran 2005)

Burada evrimciler açısından beklenmedik olan gelişme, ilkel olarak addettikleri bir canlının hiç de zannedildiği gibi basit ve ilkel olmadığının anlaşılmasıdır. Doğa tarihinin en erken dönemlerinde yaşamış olan denizanası, hayali evrim ağacının daha yüksek kademelerinde yerleştirilen omurgalılarda bulunan yapılara sahiptir.

Ancak CBT dergisinin, bizzat çalışmayı gerçekleştiren araştırmacının bu yorumlarını aktarmaktan nedense kaçındığı görülmektedir. Çalışmayı, evrim teorisi açısından beklenmedik bir gelişme olarak haber vermemekte, aksine bu çalışmayla bir evrim bilmecesinin çözüldüğü izlenimi vermeye çalışmaktadır.

CBT’nin evrim masalı

CBT yazısında, denizanasının göz yapısından evrimsel bir ara form olarak sözedilmektedir. Yazıda bununla ilgili olarak, denizanası gözünün basit ile karmaşık göz formları arasında bir ara noktayı temsil ettiği öne sürülmektedir. Ve bu durumun, evrim teorisi açısından, bir bilmecenin çözüldüğü anlamına geldiği iddia edilmektedir.

Burada evrim teorisini destekleyen bir iddia değil, CBT’nin kendi önyargıları doğrultusunda benimsediği bir ‘yorum’ sözkonusudur. CBT’nin, içerdiği bazı ortak yapılar nedeniyle denizanası gözünü ara form olarak nitelemesi tek taraflı bakış açısından kaynaklanmaktadır. Bu ise yanıltıcı bir yaklaşımdır. Açıktır ki, doğadaki göz tiplerinin, içerdikleri parçalar veya bu parçaların işleyişi açısından ‘karmaşık’, ‘daha az karmaşık’ şeklinde sıralanabilir olmaları veya bunların bazı ortak parçalara sahip olması hiçbir şekilde bunların birbirlerinden evrimleştiklerine dair bir kanıt değildir. Bu durum, teknolojik tasarım ürünleri için de geçerlidir. Örneğin, değişik modelde kameralar ve görüntüleme sistemleri için de benzer bir sıralama yapılabilir. Ancak elbette ki bu durum bu cihazların tesadüflerle birbirlerinden evrimleştiğini göstermeyecektir.

CBT yanılıyor

CBT yazısında ortaya konan bir yanılgı da, ‘bilmecenin çözüldüğü’ yanılgısıdır. Bilindiği gibi göz son derece kompleks bir organdır ve işlev görebilmesi için bu çok hassas organizasyonun tüm parçalarıyla birlikte kusursuz bir şekilde var olması gerekmektedir. Parçaların birinin eksik veya kusurlu olması durumunda diğer parçaların hiçbir işlevi olmayacak, dolayısıyla göz -evrim teorisine göre- körelip gidecektir.

Dolayısıyla gözün kademeli olarak geliştiğini iddia etmek çok büyük bir hatadır. Nitekim Charles Darwin dahi bunu fark edebilmiş ve şöyle demiştir:

Gözün odağını farklı uzaklıklara uydurması, içeri bırakılacak ışık tutarını ayarlaması, küresel ve renksel sapmayı (aberration) düzeltmesi gibi eşsiz düzenlenişlerinin tümünün Doğal Seçme ile oluşabildiğini düşünmenin en ileri derecede saçmalamak olduğunu açık yürekle itiraf ederim…

CBT yazısında Darwin’in bu itirafına değinilmekte, ancak şimdi deniz anasının göz yapısının keşfiyle ‘bilmecenin çözüldüğü’ iddia edilmektedir.

Böyle bir yorum yapılması için en azından, gözün hangi evrimsel mekanizmayla, hangi biyokimyasal yollardan gelişmiş olabileceği hakkında bir açıklama yapılmış olması gerekir. Oysa CBT bunu yapamamaktadır. Ortada olan şey, karmaşık ve daha az karmaşık yapıda gözlerdir. Ortalama teknoloji seviyesindeki bir kameranın varlığı, kameraların evrimleşerek ortaya çıktığını göstermeyeceği gibi, denizanası gözünün varlığı da gözün evrimle ortaya çıktığını göstermemektedir.

Dolayısıyla CBT’nin ‘evrim bilmecesinin çözüldüğü’ yorumunun ancak ‘hayalperest’ bir yorum olduğu söylenebilir. Evrimciler, henüz tek bir canlı hücrenin dahi kökenini açıklayamamaktadırlar. Ve göz gibi kompleks bir organın kökeni hakkında da tam bir karanlık içindedirler. Nitekim çağdaş evrimcilerin gözün evrimi senaryosuyla ilgili yorumlarına bakıldığında, bilmecenin -baş ağrıtıcı bir şekilde devam ettiği- görülebilmektedir. Örneğin Evrimci biyolog Frank Salisbury’ bu konuda şunları söylemiştir:

“Göz kadar kompleks bir organ bile farklı gruplarda ayrı ayrı ortaya çıkmıştır. Örneğin ahtapotta, omurgalılarda ve artropodlarda. Bunların bir defa ortaya çıkışlarını açıklamak yeteri kadar problem oluştururken, modern sentetik (neo-Darwinist) teoriye göre, farklı defalar ayrı ayrı meydana geldikleri düşüncesi başımı ağrıtmaktadır.” (Frank Salisbury, “Doubts About the Modern Synthetic Theory of Evolution”, American Biology Teacher, Eylül 1971, s. 338)

Bu çalışma hiçbir şekilde evrim teorisini desteklememekte, aksine doğadaki kompleks tasarımın, evrimcilerin tahmininin çok ötesinde olduğunu ortaya koymaktadır. Dahası, evrimcilerin belirledikleri hayat ağacının herhangi bir geçerliliğinin olmadığını, kompleks yapılara sahip canlıların en eski dönemlerden beri var olduğunu göstermektedir. Bu da, bir evrimsel sürecin gerçekleşmediğinin en büyük delillerindendir.

Kompleks yapıların keşfedilmesi, insanoğlunun, Allah’ın mükemmel sanatını öğrenmesi yolunda atılan adımlardan biridir. Evrimci yayınlara, yaratılışı doğrulayan bilimsel bulguları felsefi ön yargılar sebebiyle çarpıtmaktan ve amatörce evrim masallarının propagandasını yapmaktan vazgeçmelerini tavsiye ediyoruz.

Ayrıca bakınız

99 Milyon Yıl Öncesine Ait Yavru Kuş Fosili, Kuşların Evrimi Masalını Bitirdi

2014 yılında Myanmar’da 99 milyon yıl öncesine ait bir Birmanya Amberi (ağaç reçinesi) fosili bulundu. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.