Bilim ve Gelecek Dergisi “”Özgürlük Korkusu – II. Bilimsel Çürütme””

Evrim Teorisi Lehinde Sunulan Sözde Kanıtlar ve Bunları Çürüten Gerçekler

1- Doç. Dr. Benan Dinçtürk’ün Moleküler

 Biyoloji Hakkındaki Yanılgıları

İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim üyesi Dinçtürk, “Moleküler biyolojinin evrim kuramına getirdiği kanıtlar” başlıklı yazısında şöyle yazmaktadır:

“Modern biyolojide yapılan araştırmaların tümü evrim teorisini temel alır. Moleküler biyolojinin gelişmesiyle elde edilen veriler, daha önceden elde edilmiş olan fosil verilerini, embriyonik kanıtları, morfoloji ve sistematikten elde edilen kanıtları daha da güçlendirmiştir.”

Dinçtürk’ün ilk cümlesi doğrudur. Modern biyolojide yapılan araştırmalar -şu an için- evrim teorisi temel alınarak yürütülmektedir. Ancak bu çalışmaların teoriyle ilgili diğer alanlardan gelen verileri güçlendirdiği yorumu tamamen hayalperest bir yorumdur. Çünkü moleküler biyoloji gerçekte, 20. yüzyılın ikinci yarısında gösterdiği hızlı gelişimle evrim teorisinin varsayımlarına en ağır darbeleri indirerek teorinin geçersizliğini belgeleyen en önemli disiplin olmuştur.

Biyokimya profesörü Garret Vanderkooi bunu şöyle açıklar:

“Geçmişte, evrimciler yaşamın kökeni probleminin biyokimya isimli yeni bilim tarafından çözüleceğinden emindiler. Oysa umduklarının tam aksi oldu. Canlı maddenin kimyasal yapısı ve organizasyonu hakkında öğrenilenler arttıkça, bunların daha alt formlardan doğal süreçlerle nasıl gelişmiş olabileceği konusunda spekülasyon yapmak zorlaştı. Bilimsel bir bakış açısından, evrim Darwin’in gününde makul bir hipotez olmuş olabilir ancak şimdi artık, moleküler biyolojideki gelişmeler nedeniyle tamamen savunulmaz hale geldi”. 3

Ünlü bilimsel yayın grubu Elsevier Science Publishing, evrim genetikçisi A. Lima-de-Faria’nın “Seçilimsiz Evrim” başlığını taşıyan ve Darwinizm’i çürüten kitabını tavsiye ederken şu sözlere yer vermiştir:

“Evrimin yorumu bir ayaklanma hali içindedir: Moleküler biyoloji alanındaki hızlı gelişmeler, Darwinizm ve Neo-Darwinizm’in birçok temel ilkesini şüpheli duruma sokmuştur”. 4

Profesyonel bilimsel dergilerde yetmiş kadar makalesi yayınlanmış bir moleküler biyolog olan Michael Denton, “Evrim: Kriz İçinde Bir Teori” isimli kitabında şunları yazar:

“Moleküler biyoloji göstermiştir ki, günümüzde yaşamakta olan tüm canlı sistemlerin en basiti olan bakteri hücreleri dahi aşırı derecede kompleks objelerdir… Moleküler biyoloji aynı zamanda, hücrenin temel tasarımının yeryüzünde bulunan ve bakteriden memelilere uzanan tüm canlı sistemlerde esasen aynı olduğunu göstermiştir. Temel biyokimyasal tasarımları açısından yaşamakta olan hiçbir canlı sistem, başka bir sisteme göre ilkel veya atasal değildir; dahası yeryüzündeki inanılmaz derecede çeşitli hücreler arasında evrimsel bir diziye dair en küçük bir ampirik (deneysel) ipucu da yoktur.” 5

2- Organizmalar Arası Sözde Akrabalık İlişkilerinin Belirlenmesi Konusundaki Yanılgı

Dinçtürk, DNA’nın şifrelediği protein dizisine dayanarak organizmalar arasında evrimsel bir yakınlığın bulunabileceğini iddia etmektedir. Bu yöntemle oluşturulan hayali filogenetik evrim ağaçlarının çok sayıda organizmanın sözde akrabalık ilişkilerinin kurulmasına yardımcı olacağını yazmaktadır. Ancak Dinçtürk’ün belirtmediği kritik bir nokta vardır: Bu çalışmalar evrim teorisi için ampirik (deneysel) kanıt oluşturmamaktadır.

Evrimcilerin bu çalışmalarda yaptığı şey, canlıların ortak bir atadan evrimleştikleri dogmasından hareketle, moleküler yakınlıklara göre hangi canlının hangi canlıyla ortak bir atadan evrimleşmiş olduğuna dair spekülasyonlar yürütmektir. Bu moleküler analiz çalışmalarının sonuçları, evrimci literatürde sık sık “moleküler evrim” başlığı altında yorumlanıp teori için bilimsel bir kanıt gibi sunulur. Oysa bu yöndeki iddialar hiçbir bilimsel bilgiye dayanmamaktadır.

Evrimciler, uzun yıllardır harcadıkları tüm çabalarına karşın, inceledikleri moleküllerin katıldığı kompleks biyokimyasal süreç ve sistemlerin hangi aşamalarla nasıl ortaya çıkmış olabileceğine dair en küçük bir açıklama dahi getirebilmiş değildirler. Darwinizm’in en önemli eleştirmenlerinden olan, Pennsylvannia’daki Lehigh Üniversitesi’nden biyokimya profesörü Michael J. Behe, bu alandaki uzmanlık dergisi Journal of Molecular Evolution (Moleküler Evrim Dergisi)’ın yayınlarına göz atıldığında bu durumun açıkça görülebildiğini söylemektedir.

Yaşamın moleküler temelleri keşfedilip de, evrim iddialarının moleküllere de uyarlanmaya başlamasıyla kurulan bu dergi, 33 yıllık yayın hayatı boyunca senede ortalama 100 makale yayınlamıştır. Dergi, büyük ölçüde, yaşamın moleküler seviyede nasıl ortaya çıkmış olabileceğini açıklama amacıyla gerçekleştirilen araştırmalara yer vermektedir. Ve yaklaşık bir düzinesi Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi üyesi olan, 50 kişilik bir editör kurulu bulunmaktadır. Ancak bu uzmanlık dergisi dahi “moleküler evrim” iddialarına ampirik kanıtlara dayalı tek bir evrimsel model sunabilmiş değildir.

Sözkonusu derginin 33 yıllık tarihi boyunca yayınladığı makalelerin hepsini incelemiş olan Behe, bunların tek bir tanesinde dahi, kompleks bir biyokimyasal sistemin, Darwin’in önerdiği gibi yavaş ve kademeli bir şekilde nasıl ortaya çıkmış olabileceğine dair detaylı bir model sunulmadığı sonucuyla karşılaşmıştır. Behe, “Darwin’in Kara Kutusu: Evrime Biyokimyasal Başkaldırı” isimli kitabında şunları yazmaktadır:

“Moleküler evrim, bilimsel otoriteye dayalı değildir. Bilimsel literatürde -prestijli dergilerde, uzmanlık dergilerinde veya kitaplarda- gerçek, kompleks, biyokimyasal bir sistemin nasıl ortaya çıktığı veya çıkmış olabileceğine dair hiçbir yayın yoktur. Böyle bir evrimin gerçekleştiğine dair iddialar vardır ancak bunların bir tanesi dahi ilgili deney veya hesaplamalarla desteklenmiş değildir. Moleküler evrimi hiç kimse doğrudan tecrübe ile bilmediği ve bu bilgi iddialarının dayandırılabileceği bir zemin olmadığı için gerçek anlamda şu söylenebilir ki… Darwinci moleküler evrim sadece boş [kanıtsal temeli bulunmayan] bir haykırmadan ibarettir.” 6

Kısacası Dinçtürk’ün iddiaları bir inanç ifadesi olmaktan öte anlam taşımamaktadır. Dinçtürk eğer isterse laboratuvarına girip çeşitli canlılardaki moleküler dizileri karşılaştırabilir. Elde ettiği verileri, bilimsel gerçekleri göz ardı ederek, evrim teorisine göre “yorumlayabilir”. Ama bu çalışması, savunucusu olduğu moleküler evrim iddiasına ampirik (deneysel) bir kanıt oluşturmayacaktır.

Böyle bir çalışma, bir varsayımın doğruluğunu veya yanlışlığını da göstermez. Çünkü çalışmasına benzerliklerin ortak bir atadan türeyişin sonucu olduğunu varsayarak başlayacak, daha sonra elde ettiği verilerdeki benzerlikleri ortak atadan türeyiş hikayesine göre yorumlayacaktır. Bu yorumlama elbette, başlangıçtaki varsayımını doğru kabul etmiş olmasından kaynaklanacak, dolayısıyla elde ettiği veriler bilimsel kanıt yerine geçmeyecektir. Bu çalışma ancak inançla başlanıp inançla bitirilmiş bir egzersizden ibaret kalacaktır .7

Diğer yandan, bu çalışmalarla biriken veriler, evrim teorisini destekler nitelikte değildir. Moleküler alanda evrime delil bulabilmek için uzun yıllar çalışmış bir bilim adamı olan Dr. Christian Schwabe, özellikle insülin ve relaxin türü proteinler üzerinde yaptığı incelemelere dayanarak canlılar arasında evrimsel akrabalıklar kurmaya çalışmıştır. Fakat çalışmalarının hiçbir noktasında evrime herhangi bir delil elde edememiş ve Science dergisindeki bir makalesinde şu itirafta bulunmuştur:

“Moleküler evrim, evrimsel akrabalıkların ortaya çıkarılması için neredeyse paleontolojiden daha üstün bir metot olarak kabul edilmeye başlandı. Bir moleküler evrimci olarak bundan gurur duymam gerekirdi. Ama aksine, türlerin düzenli bir gelişme kaydettiğini göstermesi gereken moleküler benzerliklerin pek çok istisnası olması oldukça can sıkıcı görünüyor. Bu istisnalar o kadar çok ki, gerçekte, istisnaların ve tuhaflıkların daha önemli bir mesaj taşıdıklarını düşünüyorum.” 8

3- Genetik Materyalin Ortaklığı ve DNA Tarihi Üzerindeki Dogmatik İddialar

Dinçtürk, canlılar aleminde ortak genetik materyalin (DNA’nın) paylaşılmış olduğunu anlatırken bu durumu, tüm canlıların ortak bir atadan evrimleşmiş olmasının bir sonucu olarak göstermeye çalışmaktadır. Evrimciler, DNA molekülünün evrensel olarak paylaşımını, canlıların ortak atadan türediklerine bir kanıt saymaktadırlar. Oysa burada muhtemel iki açıklamadan birisinin körükörüne tercih edilmesi sözkonusudur ve elbette ki bu tercih, canlıların ortak atadan türediği varsayımına kanıt yerine geçmemektedir.

Ortak biyolojik yapılar ortak tasarımla da açıklanabilir. Bilinçli tasarım ürünleri, çoğu zaman ortak yapılar ortaya koyabilir. Örneğin cep telefonlarının tuş takımları ve ekranları, farklı farklı markalardaki cep telefonlarında paylaşılan ortak yapılardır. Bu ortak yapıların cep telefonlarında mevcut olmasına bakıp hemen sonra bunların bilinçsiz bir süreçte, ortak bir atadan evrimle ortaya çıktığını iddia etmek anlamsızdır. Açıktır ki, elektronik mühendisleri ekran ve tuş takımlarını ortaya fonksiyonel bir iletişim cihazı çıkarmak için özel olarak tasarlamışlardır.

Benzer şekilde, canlılardaki çok daha kompleks nitelikteki ortak yapılar da ortak tasarımla açıklanabilir. Evrimciler materyalizmi benimsemiş oldukları için ortak tasarımı reddetmekte, bu durumun tek açıklamasının “ortak ata” olduğu izlenimini oluşturup bu durumu evrimin bir sonucu olarak sunmaya çabalamaktadırlar.

Ayrıca aynı dogmatik inanç, Dinçtürk’ün “DNA tarihi = Moleküler evrim” şeklindeki açıklamasının temelinde de yatmaktadır. Dinçtürk’e göre canlıların DNA’ları sözde evrimsel tarihlerini göstermektedir. Bu açıklama da sadece türlerin evrimle ortaya çıktığı inancına bağlılıktan kaynaklanmaktadır. Dinçtürk “canlılar evrimle ortaya çıkmıştır” önermesini materyalizm inancından dolayı kabul ettiği için, “o halde DNA’ları evrimsel tarihleridir” yanılgısına kapılmaktadır.

Bu yazıda da açıkça görüldüğü gibi evrim teorisi bir kez dogma olarak kabul edildikten sonra buna uydurulacak açıklamaların sayısı neredeyse sınırsızdır ancak bu açıklamalar asla bilimsel değildir. (Detaylı bilgi için bkz. Türlerin Evrimi Yanılgısı, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık)

4- Mutasyonlar Ancak Tahribata Yol Açar, Canlıları Daha Kompleks Canlılara Evrimleştirmez

Dinçtürk, mutasyonun tanımı ile prokaryot ve ökaryot hücrelerde gerçekleşme oranı hakkında bazı bilgiler aktarmaktadır. (Mutasyonlar, DNA’daki nükleotid diziliminde meydana gelen değişimlerdir.) Ancak bu anlatılanlar, mutasyonların evrimleştirici gücü olabileceği lehinde bir kanıt veya iddia oluşturmamaktadır. Kısaca hatırlayacak olursak, genetik bilimi alanında yapılan tüm deney ve gözlemler, mutasyonların, canlıların DNA’sına yeni genetik bilgi eklemediğini, onları başka canlılara dönüştürme kapasitesine sahip olmadıklarını ortaya koymuştur. Mutasyonların net etkisi organizmaya daima zararlıdır.

Fransız Bilimler Akademisi”nin eski başkanı Pierre Paul Grassé”nin mutasyonlar hakkında yaptığı yorum, bu noktada oldukça açıklayıcıdır. Grassé, mutasyonları “yazılı bir metnin kopyalanması sırasında yapılan harf hataları”na benzetmiştir. Ve harf hatası gibi mutasyonlar da bilgi oluşturmaz, aksine var olan bilgiyi bozarlar. Grassé bu olguyu şöyle açıklamıştır:
“Mutasyonlar, zaman içinde son derece düzensiz biçimde meydana gelirler. Birbirlerini tamamlayıcı bir özellikleri yoktur ve birbirini izleyen nesiller üzerinde belirli bir yöne doğru kümülatif bir etkileri olmaz. Zaten var olan yapıyı değiştirirler, ama bunu tamamen düzensiz bir biçimde yaparlar… Bir canlı vücudunda çok küçük bile olsa bir düzensizlik oluştuğunda ise, bunun sonucu ölüm olur. Yaşam olgusu ile anarşi (düzensizlik) arasında hiçbir olası uzlaşma yoktur”. 9

Mutasyon oranlarının artması da hiçbir anlam ifade etmemektedir. Grassé”nin ifadesiyle “mutasyonlar ne kadar çok sayıda olursa olsunlar, herhangi bir evrim meydana getirmezler.” 10

Massachussettes Üniversitesi’nde görevli biyoloji profesörü Lynn Margulis, günümüzün önde gelen evrim araştırmacılarındandır. Margulis, gerçekleştirdiği çok sayıda konferanslardan birinin sonunda izleyiciler arasında yer alan moleküler biyologlardan, mutasyonların birikimi yoluyla oluşmuş yeni bir türe dair belirsiz olmayan tek bir örnek vermelerini istemiştir. Margulis’in bu meydan okuyuşu cevapsız kalmıştır. 11

ODTÜ Biyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Aykut Kence, Bilim ve Gelecek dergisinde, genetik mühendislik yolu ile bir organizmadan alınan genlerin başka bir organizmaya aktarılabilir olduğunu anlatmakta, organizmalar arası gen aktarımının, canlıların ortak bir atadan geldikleri iddiasını destekleyen bir kanıt olduğunu iddia etmektedir. Oysa Kence yanılmaktadır.

Birincisi, organizmaların ortak genlere sahip olması bunların evrimle ortaya çıktığını göstermez. Ortak yapılar, yukarıda da açıkladığımız gibi, bilinçli tasarım ürünü sistemlerde yaygın olarak görünür. Örneğin bilgisayarların hard diskleri başka bilgisayarlara aktarılıp monte edilebilir. Ama bu durum hard disklerin veya bilgisayarların maddenin evrimleşmesiyle ortaya çıktığına kanıt oluşturmaz.

Diğer yandan, laborutavuarlarda sürdürülen gen mühendisliği çalışmaları bilinçli tasarıma destek oluşturur, çünkü bu çalışmalarda evrim teorisinin dayandığı bilinçten yoksun doğal mekanizmalar değil, bilinçli bilim adamları rol oynamaktadır. Bu bilim adamları, organizmaların genlerini modifiye ederek, organizmalar arasında aktararak “bilinçli tasarım” ortaya koymaktadırlar. Nitekim moleküler biyolog Michael Denton’un aşağıdaki ifadeleri bunu açıklamaktadır:

“Gelecekte eğer gen mühendisleri canlı sistemleri, proteinden bütün organizmaya kadar, köklü bir şekilde yeniden tasarlamayı başarabilirse, bu sadece bilinçli olarak yönlendirilmiş ve …programlanmış eş zamanlı değişimler gerektirecek değişimler yoluyla olacaktır.” 12

Biyoloji profesörü William D. Stansfield, kendisi bir evrimci olmasına karşın, bu gibi çalışmaların evrim kanıtı olamayacağını -laboratuvarda hücre sentezleme çalışmalarından verdiği örnekle- şöyle kabul etmiştir:

“Yaratılışçılar, bilimin basit kimyasallardan gerçekten canlı meydana getirebileceği günü iple çekmişlerdir. İddia etmektedirler, ve bunda haklıdırlar ki, böyle insan yapımı bir yaşam-formu üretilebilse bile bu, doğal yaşam formlarının benzer kimyasal evrimsel süreçlerle geliştiğini kanıtlayamayacaktır.” 13

Bir benzetme yapacak olursak, evrimci bir bilim adamı, eğer deniz kenarında rastladığı kumdan bir kalenin doğal sebeplerle ortaya çıktığına inanıp bunu bilimsel bir iddiaymış gibi öne sürecek olsa, deniz ve rüzgar gibi faktörlerin bu kaleyi nasıl meydana getirmiş olabileceğini açıklamalıdır. Eğer bu açıklamayı rüzgar ve denize dayandırmak yerine kendisinden biraz ileride kumlarla oynayan çocukların hünerlerine dayandırırsa, bu açıklaması geçerli sayılmayacaktır.

6- Gen Mühendisliğinin ‘Yaratma’ Olduğu Yanılgısı

Bilim ve Gelecek dergisi gen mühendisliği çalışmalarını “yaratma” olarak yorumlamaktadır. (Allah’ı tenzih ederiz)

Burada Bilim ve Gelecek dergisinin kavramamakta ısrar ettiği şey, “yaratmanın” “yoktan var etme” anlamına geldiğidir. Yaratmak Allah’a mahsustur. Gen mühendisliği çalışmalarında bilim adamları canlıların, Allah tarafından yaratılmış genleri üzerinde değişiklikler yapmakta veya bunları canlılar arasında aktarmaktadırlar.

Radyolar arasında transistör aktaran bir tamircinin radyo yaratmış sayılamayacağı gibi, canlılar arasında gen aktaran bilim adamları da canlı yaratmış sayılamazlar. Allah’a yaratmada ortak yoktur ve tüm canlıların yaratıcısı O’dur.

7- A. M. C. Şengör’ün Basitten Karmaşığa Gelişim Masalı

Bilim ve Gelecek yazarı A. M. C. Şengör yazısında, “jeolojik zaman içerisinde gerçekten yavaş ve basitten karmaşığa bir canlı gelişimi olduğunu” iddia etmektedir.

Şengör’ün jeolojik zamana dair bu bilgiyi nasıl elde ettiği merak konusudur çünkü bu konuda uzman bilim kuruluşu olan Amerikan Jeoloji Enstitüsü yayınında aynen şunlar yazmaktadır:

“Evrimin, giderek daha gelişmiş formlardan meydana gelen bir merdiven gibi günümüze doğru ulaştığını öne süren Darwinci görüş kanıtlara dayanmamaktadır.” 14

Canlıların gelişimine dair hayaller kuran evrimci bilim adamları, ne yapıp edip okurlarını bu hayallerin bilimsel olduğuna inandırabileceklerini hayal etmemelidirler. (Detaylı bilgi için bkz. Hayatın Gerçek Kökeni, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık)

3. Garret Vanderkooi, “Evolution as a Scientific Theory,” in Christianity Today, May 7, 1971, sf. 13.
4. Evrimci bir kitap ile ilgili olarak yayıncının tavsiyesinden, “Evolution Without Selection”, by A. Lima-de Faria, Esevier Science publishing Co. Inc., New York (NY) USA, 1988 372 sf.
5. Michael Denton, “Evolution: A Theory in Crisis”, Bethesda, MD, Adler & Adler, 1985, sf. 250.
6. Michael J. Behe, Darwin”s Black Box: Biochemical Challenge to Evolution, Free Press, 1996, ss. 185-186
7. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Harun Yahya “Amerikan Bilimler Akademisi’nin Yanılgıları”, ‘UBA’nın moleküler biyolojiden evrime kanıtlar olduğu yanılgısı’ başlıklı bölüm
8. Rudolf Raff, “Larval homologies and radical evolutionary changes in early development”, s. 110-121 in (Novartis Symposium 222; Chichester, UK: John Wiley & Sons, 1999), s. 111
9. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, N.Y. 1977, s. 97
10. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977, s. 88
11. Michael J. Behe, Darwin”s Black Box: Biochemical Challenge to Evolution, Free Press, 1996, sf. 26
12. Michael Denton, “Nature’s Destiny”, Free Press, 1998, sf. 321
13. William D. Stansfield, Professor of Biological Sciences, California Polytechnic State University, “The Science of Evolution,” [1977], Macmillan: New York NY, 1983, Eighth Printing, ss. 10-11
14. Richard Lewontin, The Demon-Haunted World, The New York Review of Books, 9 Ocak, 1997, s.28

Ayrıca bakınız

Current Biology Dergisi’ne Cevap: Dişli Horozbinalar Evrim Geçirmedi, Yaratıldı

Current Biology dergisinde 30 Mart 2017’de yayınlanan bir makalede, bilimsel adı “meiacanthus grammistes” olan dişli …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.