Radikal”de Uzaydan Gelen Yaşam Masalı

Radikal gazetesinin 23 Haziran 2004 tarihli sayısında “DNA”nın Atası mı?” başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde, bir meteorit bulgusuyla, Bremen Üniversitesi”nde görevli Uwe Meierheinrich”in buna dair evrimci iddiası duyuruluyordu. Ele geçirilen meteoritte kozmik di-aminoasit bulunmuştu ve Alman bilim adamı, bunun su ile birleşerek DNA”nın sözde öncülü PNA”yı oluşturduğunu, ilk canlıların da bundan evrimleştiğini öne sürüyordu. Radikal gazetesi, bunun “yaşamın kaynağını uzaydan aldığına dair teorileri güçlendirdiğini” yazıyordu.

Belki bu haberi ilk kez görenler bilmeyebilir ancak bu gerçekçi bir bilimsel yaklaşım değil, aralıklarla gündeme getirilen bir aldatmacadan ibarettir. Bu aldatmacanın adı “uzaydan gelen yaşam”dır. Evrimcilerin bu senaryoya başvurmasının sebebi, yeryüzündeki ilkel ortamda yaşamın rastlantılarla ortaya çıkmasının imkansız olduğunun bilimsel bulgularla ve kesin olarak gösterilmiş olmasıdır. Yaşamın, dünyanın ilkel ortamında kendiliğinden başladığı yönündeki iddiaları birer birer geçersiz hale gelen evrimciler, çareyi yaşamın dünyaya uzaydan geldiği aldatmacasında aramaktadırlar. Bundaki amaç, çözülmesi mümkün olmayan bir problemin “uzaya gönderilmesi”, böylelikle yaşamın dünyada tesadüfen ortaya çıkmasının imkansızlığını halktan gizleyecek bir sis perdesi oluşturulmasıdır.

Bu aldatmacada klasik iki tez, yaşamın uzayda meteorlarla yolculuk eden bakterilerle dünyaya geldiği ya da meteorlar üzerindeki organik moleküllerin dünyaya çarpma anında reaksiyona girerek yaşamın ortaya çıkması için uygun bir ortam oluşturduğudur. Nitekim Radikal”deki iddia bunlardan ikincisinin alanına girmektedir. Bu iddia gerçekçilikten son derece uzaktır, çünkü;

  1. DNA”nın öncülü olduğu iddia edilen PNA molekülü, doğada ele geçirilmiş ve DNA”nın öncülü sayılabilecek bir molekül değil, tümüyle yapay olarak laboratuvarda üretilmiş sentetik bir moleküldür. Yani evrimciler, doğal olan DNA molekülünü taklit etmeye çalışarak ürettikleri bir molekülün, DNA”nın sözde evrimsel öncülü olduğunu iddia etmektedirler. Yapay olarak sentezlenen bir molekül elbette ki yaşamın doğal olarak kendiliğinden ortaya çıktığı iddiasına kanıt oluşturmaz. Nitekim evrimciler de PNA”ya dayalı senaryolarının zayıflığını kabul etmektedirler. 1
  2. Bir meteor üzerindeki aminoasitle “yaşam” arasında, bir vida ile bir bilgisayar arasında olduğundan defalarca daha fazla bir fark vardır. Aminoasitlerin rastlantısal olarak, hücrede kullanılan tek bir proteini dahi meydana getirmeleri matematiksel olarak imkansızdır. Protein oluşsa bile bu hücre dışında derhal parçalanıp dağılacaktır. Parçalanmasa bile yeterli olmaz çünkü proteinin tek başına varlığı da yaşam için yine yeterli değildir. Hücresel makinaların işlemesi için DNA ve proteinler aynı anda devrede olmalıdırlar. DNA”nın da protein gibi rastlantısal olarak oluşması ihtimali sıfırdır. Bunlar bir arada hazır bulunsalar dahi hücre zarı olmaksızın hiçbir işe yaramayacaklardır. Hücre zarı olsa bile genetik kod olmadan hücresel makineler çalışmayacaktır… Bu liste daha uzayıp gider. Burada değindiğimiz aşamaların her biri matematiksel imkansızlıklardır ve modern bilim hücrenin rastlantısal olarak ortaya çıkma ihtimalinin kesinlikle olmadığını göstermektedir.

Astronom ve aynı zamanda bir evrimci olan Paul Davies, aminoasit bulgusuna dayanarak yaşamın bu şekilde ortaya çıkmış olabileceğini öne sürmenin yanlışlığını şöyle ifade eder:

“Aminoasitler proteinlerin yapı taşları olabilirler ancak yapı taşlarıyla bir araya getirilmiş bir yapı arasında dünyalar kadar fark vardır. Nasıl ki birkaç tuğlanın keşfi az ötede bir evin bulunduğunu göstermez, aynı şekilde bir aminoasit yığını da yaşamın gerektirdiği, protein gibi büyük ve özelleşmiş moleküllerden uzun uzun yollar uzaktadır.” 2

Bütün bu gerçeklere rağmen bazı bilim adamlarının meteor üzerinde bir aminoasit bulup yaşamın ortaya çıkabileceğini hayal etmelerinin tek dayanağı vardır, o da materyalizme körükörüne olan bağlılıklarıdır. Bu bağlılık nedeniyle yaşamın kendiliğinden ortaya çıkamayacağını kesin olarak ortaya koyan bilimsel bulguları gözardı etmekte, imkansız senaryoların yine de gerçekleşmiş olması gerektiğine inanmayı seçmektedirler.

Önemli olan halkın evrimcilerin aldatmacaları karşısında bilinçli olması ve bir vida bulmayı “demek ki bilgisayar kendiliğinden oluşabilirmiş” diye düşünmek için yeterli görürcesine hareket eden materyalistlerin “bilim adamı” kimliğine aldanmamalarıdır.

Yeryüzündeki canlılık rastlantılarla ortaya çıkması mümkün olmayacak şekilde kompleks bir tasarıma sahiptir. Ve bütün deliller canlılığı Allah”ın yarattığı gerçeğine işaret etmektedir.

 

1.”YAŞAMIN KÖKENİ: Dünyanın En Büyük Gizemi, ” Focus , Aralık 2003
2.Davies P.C.W., “The Fifth Miracle: The Search for the Origin of Life,” Penguin: Ringwood , Australia , 1998, pp.57-58

Ayrıca bakınız

Genetik Sürüklenme (Genetic Drift) iddiası neden geçersizdir?

Evrimi savunmak adına zaman zaman ortaya bazı terimler atılır.  Mantıklı olup olmadığına hatta bilimsel geçerliliği …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.