Vatan Gazetesinin Darwinist Atlasındaki Yanılgılar

Daha önce Vatan gazetesinin düzenlediği bir atlas kampanyasına dikkat çekmiştik . Bunun öğrenciler için faydalı bir kültür hizmeti olduğunu belirtmekle birlikte, atlasta insanın evrimi senaryolarına yer ayrılmasının sadece ideolojik hesaplarla ilgili olduğunu, bunlarla ilgili iddiaların herhangi bilimsel bir kanıta dayanmadığını vurgulamıştık.

Türkçe baskısı Boyut Yayınevi tarafından gerçekleştirilen1 atlas, kupon biriktiren Vatan gazetesi okurlarına bir süre önce dağıtıldı. Atlas incelendiğinde dikkati çeken önemli bir nokta, insanın sözde evrimi senaryolarının yanısıra, yaşamın hayali rastlantısal başlangıcı ve sudan karaya geçiş senaryolarına da yer verilmesiydi. Bu konulardaki evrimci iddialar, hayali çizimler ve masalsı anlatımlarla ortaya konuluyor, bunun sonucunda gözboyayıcı bir Darwinizm propagandası ortaya çıkıyordu.

Bu yazıda sözkonusu atlastaki evrimci iddialar cevaplanacak; bilimsel dayanaktan yoksun, telkin amaçlı resimlerle ilgili bilimsel gerçekler gösterilecektir.

Vatan”ın Atlasındaki Darwinist Masalların Cevapları
“Yaşamın Ortaya Çıkışı”, sf. 180

Bu bölümde yaşamın kendiliğinden başladığı masalı anlatılmakta ve buna dair bazı sözde kanıtlar sunulmaktadır. Oysa kanıt olarak sunulan bu dayanaklar, bilimsel bulgular karşısında çoktan çürütülmüş iddialardan ibarettir.

Yazıda ilkel dünya atmosferinin metan ve amonyak içerdiği iddia edilmekte, bu gazların varlığının, yaşamın sözde kendiliğinden oluşumunu kolaylaştırdığı öne sürülmektedir. Oysa bu evrimcilerin bile terk ettiği bir iddiadır. Günümüzde evrimci bilim adamları artık ilkel atmosferde, metan ve amonyak yerine azot ve karbondioksit bulunması gerektiği görüşündedirler. Bu konudaki görüş birliğine 20 yıl kadar önce, 1980″li yıllarda varmışlardır. Bir dönem metan-amonyak içeren ilkel atmosfer iddiasının en önemli savunucularından olan ve Miller deneyini gerçekleştiren Stanley Miller bile bu gerçeği itiraf etmek zorunda kalmıştır. Stanley Miller deneyden tam 33 yıl sonra, 1986 yılında, deneyinde amonyağın yüksek miktarlarda kullanıldığını, ilkel atmosfer deneylerinin gerçekçi olarak nitelendirilemeyeceğini bizzat kendisi açıklayarak şöyle demiştir:

Metan (CH4), Azot (N2), çok az miktarlardaki amonyak (NH3) ve su buharından oluşmuş bir atmosfer, ilkel dünya için daha gerçekçi bir atmosferdir. Çünkü amonyak gazı okyanuslarda çözüneceğinden atmosferde çok miktarlarda bulunamazdı. 2

Söz konusu atlastaki yazıda hücrelerin rastlantısal olarak ortaya çıktığı da iddia edilmektedir. Oysa bu, sadece bir masaldan ibarettir. Gerçekte hücrenin kompleks tasarımı “rastlantı” kavramını bütünüyle reddeden bir yapıdadır. Hücredeki kompleks yapıyı meydana getiren parçaların (organellerin) aynı anda ve eksiksiz yapıda bulunmaları şarttır.

Bunlardan birinin eksik olması durumunda diğer parçaların varlığı hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bu durumda tek bir parçası dahi eksik olan bir hücre, basit bir molekül yığınına dönüşmektedir. Hücrenin işlevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirmesi için tüm parçaların doğru organizasyonda ve aynı anda eksiksiz olarak bulunmaları gerekir. “İndirgenemez Komplekslik” adı verilen bu özellik, canlıların tüm özellikleriyle birlikte, eksiksiz olarak bir anda yaratıldıklarının delillerindendir. ( Matematiksel hesaplamalar, bu kadar karmaşık yapıdaki hücrenin tesadüflerle ortaya çıkmasının kesinlikle imkansız olduğunu göstermektedir. Bu konuda daha fazla bilgiyi buradan edinebilirsiniz.)

Sudan Karaya Geçiş Masalı

Aynı yazıya eşlik eden bir resimde, evrim teorisinin en büyük masallarından birinin canlandırıldığı görülmektedir. Bu resimde yüzgeçlerini ayak gibi kullanan bir balık karaya çıkmak üzereymiş gibi tasvir edilmektedir. Resim yazısında şu ifadelere yer verilmektedir:

“Eusthenopteron, karada ayak gibi kullanabildiği yüzgeçleri ve uzun süre nefes almasına yetecek solungaçlarıyla hayatı denizden karaya taşıyan ilk canlılardan birisidir.”

Bu cümle, sınırsız bir hayalgücü gerektiren bir dönüşümün, hiçbir bilimsel kanıt aranmaksızın kabullenildiği büyük bir masalın özetidir. Deniz canlılarıyla karadaki canlıların fizyolojileri birbirinden tamamen farklıdır. Bu farklılık, denizden karaya çıktığı varsayılan bir canlının birkaç dakika içinde ölmesi anlamına gelir. (Bu senaryoyla ilgili engeller için bkz. http://www.darwinizminsonu.com/doga_tarihi_1_08.html ) Vatan gazetesinin atlasında bu engeller tamamen görmezden gelinmekte ve Eusthenopteron”un gerçekten bu imkansız dönüşümü başarmış bir canlı olduğu izlenimi verilmeye çalışılmaktadır. Oysa bu, hayalgücüne dayalı bir spekülasyondur, üstelik bilimsel bulgulara rağmen, körükörüne desteklenmektedir. Eusthenopteron ile bunların evrimsel soyları olduğu iddia edilen kuyruklu su kurbağası arasındaki anatomik karşılaştırmalar, bunların aralarında derin farklılıklar olduğunu göstermiştir. 3

Eusthenopteron, normal bir balıktır ve kuyruklu su kurbağasına birçok yönden benzemez. Ne Eusthenopteron ne de herhangi başka bir canlının fosili, yaşamın denizden karaya çıktığı iddiasına bir kanıt oluşturmaz. Bu senaryo tamamen karanlıktadır. Balıklar ve amfibiyenleri birbirine bağlayacak hiçbir ara form yoktur. Vertebrate Paleontology and Evolution kitabının yazarı Robert L. Carroll, bu gerçeği ” erken amfibiyenlerle balıklar arasında ara form fosillerine sahip değiliz ” diyerek istemeden de olsa ifade etmektedir. 4

Yazıda ayrıca Darwin”in mutasyonlarla ilgili iddiaları özetlenmektedir. Evrimciler, milyarlarca yıllık zaman içinde organizmalarda tek tek, küçük değişikliklerin biriktiğini ve organizmaların türlerinin değişmesine neden olduğunu öne sürerler. Oysa, bu iddianın hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.

Genetik alanında yapılan ve yüz yılı aşkın süreyi kapsayan gözlem ve deneyler, mutasyonların etkisinin yıkıcı, genetik bilgiyi tahrip edici özellikte olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla evrimcilerin mutasyonlarla ilgili iddialarının hiçbir gerçekliği yoktur. Mutasyonlar hakkında daha fazla bilgiyi buradan edinebilirsiniz.

Hayalgücüne Sığınarak Evrim Teorisine Zemin Sağlama Çabası

Aynı yazının sonunda, kutu içinde başka hayali evrim senaryoları aktarılmaktadır. Buna göre köpek benzeri bir canlının, genetik bir rastlantı sonucunda parmak araları zarlarla kaplı doğduğu varsayılmakta ve bu özelliğin yarı bataklık bir yaşam alanında bu canlıya avantaj oluşturacağı iddiası aktarılmaktadır. Bu şekilde uzun yaşam imkanı bulacağı ve genetik özelliklerini yavrularına aktarabileceği öne sürülmektedir.

Bu hikayede ortaya konan senaryonun evrim teorisine hiçbir katkıda bulunmadığı bilinmelidir. Çünkü “genetik rastlantı” ifadesiyle tanımlanan genetik değişimlerin, yani mutasyonların canlıları evrimleştirebilecek hiçbir özelliği bulunmamaktadır. Mutasyonlar, bir saate yapılacak çekiç darbelerinin saati geliştirmeyeceği gibi, canlıların DNA”sını geliştirmemekte, genlerdeki bilgiyi tahrip etmektedirler. Mutasyonların bu tahripkar etkileri bilim adamlarınca uzun yıllardır bilinmekte, bu nitelikte genetik değişimlerin canlıları evrimleştiremeyeceği de açıkça itiraf edilmektedir. Bunu açıkça ifade eden bir isim Fransız Bilimler Akademisi Başkanı Pierre Grassé olmuştur. Grassé, bu mutasyonların etkisini şöyle izah etmiştir.

” Mutasyonlar, zaman içinde son derece düzensiz biçimde meydana gelirler. Birbirlerini tamamlayıcı bir özellikleri yoktur ve birbirini izleyen nesiller üzerinde belirli bir yöne doğru kümülatif bir etkileri olmaz. Zaten var olan yapıyı değiştirirler, ama bunu tamamen düzensiz bir biçimde yaparlar… Bir canlı vücudunda çok küçük bile olsa bir düzensizlik oluştuğunda ise, bunun sonucu ölüm olur. Yaşam olgusu ile anarşi (düzensizlik) arasında hiçbir olası uzlaşma yoktur. ” 5

Grassé, rastgele mutasyonlara dayalı evrim senaryolarını şu sözlerle eleştirmiştir:

“Hayal kurmaya karşı bir yasa yok ama bilim buna dahil edilmemelidir.” 6

Kısacası Vatan atlasında parmak arasında zarla doğan canlının hikayesi, hayal kurma özgürlüğü içinde gerçekleşen ancak bilim dışı bir senaryodan ibarettir.

İnsanın Evrimi Masalları

Vatan atlasında insanın evrimi propagandasına özel bir önem verildiği ve insanın hayali atalarına ait ve tamamen hayalgücüne dayalı olan rekonstrüksiyon çizimlerin atlasın değişik bölümlerine serpiştirildiği görülmektedir. Aşağıda bu resimler sıralanmakta, resimlere konu edilen fosiller hakkında daha fazla bilgi alabileceğiniz web sayfalarına link verilmektedir.

181. Sayfada yer verilen bu resmin yazısında, 6 ila 4 milyon yıl öncesinde yaşadığı iddia edilen hayali bir ‘insansı” tasvir edilmektedir. Gerçekte ‘insansı” terimi, insanın kökenini, Allah”ın varlığını inkar eden materyalist felsefeye uydurmak için ‘üretilen” bir terimdir. Paleontolojik (Eski varlık bilimiyle ilgili) kazılarda elde edilen bazı fosiller, evrimcilerce bu hayali canlıların yaşadığına kanıt olarak sunulmuş, topluma Darwin”in insanın kökeniyle ilgili iddiaları ispatlanmış izlenimi verilmiştir. Bu propagandanın çok önemli bir unsuru, yandaki resimde görülene benzer rekonstrüksiyon çizimlerdir. Eldeki fosillerin niteliklerinden habersiz olan ve bu gibi hayali resimleri gören bazı insanlar, insanın evriminin ‘bilimsel bir gerçek” olduğu aldatmacasına sürüklenebilmektedirler. (Sadece hayalgücünün ürünü olan bu çizimlerin ne kadar gözboyayıcı olabileceği konusunda bkz. http://www.evrimaldatmacasi.com/evrimfosilyorum.php )

Bir başka gözboyayıcı resim. 182. sayfada, “Yürüme Pozisyonuna Geçiş” başlıklı kısa bir yazıyı içeren kutuda, bir şempanze iskeletiyle insan iskeleti resmediliyor ve insanın dört ayak üzerinde yürüyen maymunlardan evrimleştiği masalı anlatılıyor. Kullanılan ifadelerin kesin gerçeklerden sözeder izlenimi verecek şekilde seçildiğine özellikle dikkat edelim:

“[İnsanın] Ayaklarında kemikler oluştu ve böylelikle iskelet yapısını etkileyerek dik yürürken dengeyi korumayı sağladı. Bu durum da beden ağırlığını yukarı kaldırarak leğen kemiğinin kısalmasına yol açtı.”

Sanki bilimsel bir gerçekten sözedercesine kendinden emin bir üslup ortaya koyan bu ifadeler aslında sadece bir masaldan ibarettir. Bu masalın temelinde bilimsel kanıtlar değil, evrimci hayallere göre bunun gerçekleşmiş olması yönündeki körükörüne inanç yatmaktadır. Bir diğer deyişle, Vatan atlasında sadece evrimci zihinlerde yaşayan bir hayali geçiş ortaya konmakta, bu hayali geçiş kesin gerçek gibi gösterilmektedir. Gerçekte ise yapılan bilimsel araştırmalar dört ayaklılıktan iki ayaklılığa geçiş senaryosunun mümkün olmadığını göstermektedir. İngiliz paleoantropolog Robin Crompton”ın, 1996 yılında bilgisayar yardımıyla yaptığı araştırmalarda vardığı sonuç şudur: Bir canlı ya tam dik, ya da tam dört ayağı üzerinde yürüyebilir. (Daha fazla bilgi için bkz. http://www.darwinizminsonu.com/insanin_kokeni_11.html )

Vatan atlasının 180., 181., 182., 183. sayfalarda kafatası çizimleriyle birlikte verilen, sözde ‘insansı”larla ilgili gerçekler:

Australopithecus afarensis ve Australopithecus africanus [*] fosillerinin evrimcilerce ‘insansı” olarak kabul edilmesi bu canlıların dik yürüdüğü iddiasıyla ilgilidir. Ancak söz konusu canlıların anatomileri günümüz maymunlarından neredeyse farksızdır. Örneğin küçük bir beyin hacmine, uzun kollara ve kısa bacaklara sahiptirler. Diz ve leğen kemiklerine bakılarak yapılan zorlama iki ayaklılık çıkarımı evrimciler arasında bile tartışmalıdır. Ünlü anatomistlerce gerçekleştirilmiş birçok çalışmada bu canlıların dik yürümediği sonucuna varılmıştır. 2000 yılında yayınlanan bir çalışma, bu canlıların önkol kemiklerinin bilekle birleşen ucunun, günümüz goril ve şempanzeleriyle aynı özellikleri ortaya koyduğunu göstermiştir. Bu çalışmayı yapan araştırmacılar , Australopithecus afarensis “in dik yürümediği, şempanze ve goriller gibi boğum üzerinde yürüme hareketiyle ilerledikleri sonucuna varmışlardır. (Bkz. http://www.netcevap.org/propaganda12australopithecus.html ve http://www.darwinizminsonu.com/insaninkokeni02.html )

Vatan atlasında insanın sözde atası gibi gösterilmeye çalışılan bir diğer maymun türü de Homo habilis “tir. Homo habilis, evrimcilerce yapay olarak oluşturulmuş bir kategoridir. Bu kategoriyi ortaya çıkaran evrimci ihtiyaç, biyolojide insanı tarif eden Homo kategorisiyle, Homo”nun atası oluğu iddia edilen Australopithecus kategorisi arasında bir geçiş formunun bulunması gerektiği düşüncesidir. Böyle bir geçişi fosil katmanlarında belgelendiremeyen evrimciler, uzun kollu ve kısa bacaklı anatomisiyle soyu tükenmiş bir maymun türü olarak alınması gereken habilis”i, Homo genusuna dahil etmek durumunda kalmışlardır.

Ancak habilis “in maymun anatomisi üzerinde yapılan araştırmalar, bu canlının dahil edildiği -ve zaten en baştan tutarlı bir zemine oturtulmamış olan- sınıflamanın değişmesi gerektiği yönünde itirazlara yol açmıştır.

İtirazlar 1980″lerin başında başlamıştır. Ünlü paleoantropologlar Bernard Wood ve Loring Brace, bu canlının “Homo” yani insan kategorisine dahil edilmesinin yanlış olduğunu, Homo habilis yerine, “alet kullanabilen Güney Afrika maymunu” anlamına gelen Australopithecus habilis olarak sınıflandırılması gerektiğini savundular.

1994 yılında yapılan iki araştırma, Homo habilis “in Afrika maymunlarıyla aynı kategoride olduğunu ortaya koydu . 7, 8

Bu alanda otorite sayılan iki ünlü ismin, Bernard Wood ve Mark Collard”un 1999 yılında Science dergisinde yayınlanan incelemeleri ise, Homo habilis kategorisinin hayali olduğunu, aslında bu kategorilere dahil edilen fosillerin Australopithecus sınıflaması içinde incelenmesi gerektiğini kesin bir biçimde ortaya koydu.

Wood ve Collard, “yeni bulgular, mevcut bulgulara getirilen yeni yorumlar ve paleoantropolojik kayıtlar üzerindeki kısıtlamalar, bu sınıflamaları Homo cinsine dahil etmek için kullanılan kriterleri geçersiz hale getirmektedir” dedikten sonra şu sonuca varmışlardır:

“Dolayısıyla, H. habilis ve H. rudolfensis , Homo cinsinden çıkarılmalıdır… Şu an için, hem H. habilis “in hem de H. rudolfensis “in Australopithecus cinsine geçirilmesini öneriyoruz.” 9

Tüm bu çalışmalarda varılan sonuç şu olmuştur: H. habilis, Australopithecus kategorisine dahil edilmesi gereken soyu tükenmiş bir maymun türüdür.

Homo habilis “in “insanımsı” sayılmasındaki en büyük etken ise, kullandığı varsayılan taş aletlerdir. Oysa H. habilis “in gerçekte bu aletleri kullandığını gösteren kesin bir kanıt yoktur. H. habilis fosillerinin bulunduğu bölgede bazı taş aletler bulunmuş ve bunlar hemen bu canlılara atfedilmiştir. Ancak bu, bir fil fosilinin yakınlarında bıçak bulunduğunda, bunun “fil yapımı bıçak” olduğunu kabul etmek gibi bir şeydir.

Görüldüğü gibi Vatan atlasında H. Habilis”in insanın evrimsel atası olarak gösterilme çabası, bilimsel bulguları tamamen gözardı eden, bilim dışı bir anlayışa dayanmaktadır.

Homo erectus ve Homo sapiens neanderthalensis (Neandertal İnsanı) ise günümüz insanları gibi dik yürüyebilen, gerçek insanlardır. Bunların günümüz insanında fazla yaygın olmayan bazı anatomik özellikler sahip olmaları (Neandertal”in iri kemik yapısı, H. erectus “un kalın kaş kemeri gibi) evrimcilerce istismar edilmiş, bu özellikler sözde evrimsel olarak “ilkel” gösterilmeye çalışılmıştır. Ancak bunlar üzerinde yapılan karşılaştırmalı incelemeler, farklılıkların, günümüz ırkları arasındaki anatomik farklılıklar seviyesinde olduğunu ortaya koymuş ve “ilkel” yakıştırmasının bilimsel kanıtlara dayalı bir temeli bulunmadığını, sadece evrimci önyargılardan doğan bir yanılgı olduğunu göstermiştir.

Evrimcilerin boşa çıkan Homo erectus ve Neandertal propagandalarıyla ilgili gerçekler hakkında daha fazla bilgiyi aşağıdaki linklerden edinebilirsiniz.

Homo erectus “ların İlkel Tür Olduğu İddiası Sadece Önyargıdır.

“İlkel Neandertal” Tezi Neden Geçersizdir?

Gözboyayıcı Tablolar

Vatan atlasında hayali maymun adam resimleriyle süslenmiş, hayali soy ağacı. Bu tabloda ismi aktarılan türler soyu tükenmiş maymun türleriyle eski insan ırklarına aittir. Evrimciler tüm bunları, maymunları insanlaştırmaya, insanları maymunlaştırmaya yönelik propaganda politikalarına göre sıralamakta ve yukarıdaki gibi soyağacı tabloları oluşturmaktadırlar. Ancak bu tablolar sadece kendi önyargı ve hayalgüçlerini göstermekte, evrim teorisine hiçbir destek sağlamamaktadır.

236. sayfada bir zaman dizini tablosu üzerine yerleştirilmiş hayali maymun adam ve insansı olarak nitelenen Homo erectus (Önemli not: Bu kafatasının Homo erectus gibi gösterilmesi yanlıştır. Bu, aslında Australopithecuslara dahil edilen bir örnektir. Nitekim tıpatıp aynı resim, Vatan atlasının 182. sayfasında Ausralopithecus örneği olarak gösterilmektedir.)

292. sayfada yerleştirilmiş bir zaman dizini tablosu ve yanılgılar:

1. M.Ö 5 milyon yıl önce gerçekleştiği iddia edilen, “Güney maymun ailesi yavaşça evrim geçirerek goril, şempanze ve insana dönüşen üç gruba ayrılıyor” saçmalaması.

Bu ayrım tamamen hayalidir, en küçük bir fosil kanıtına bile sahip değildir. Üstelik bu ifadede büyük bir cehalet de göze çarpmaktadır. Evrimci literatüre göre gorillerin Güney maymun ailesinden çok önce ayrıldığı varsayılmaktadır. Bu da sadece hayalgücüne dayalı bir varsayımdır ancak en azından bir gerçeği, Vatan atlasındaki amatör evrim propagandası gerçeğini ortaya koymaktadır!

2. M.Ö 4 milyon, “tanımlanabilir ilk insansılar. Afrika”nın güney ve doğusunda yaşayan Australopithecus ramidus” saçmalığı.

Australopithecus ramidus “un şempanzeyle büyük benzerliklere sahip bir canlı olduğu anlaşılmış, bunun insanın atası olarak savunulan Australopithecus”la bir ilgisi bulunmadığı anlaşılarak bilimsel adı, Ardipithecus ramidus olarak değiştirilmiştir. Kısacası A. ramidus, Vatan atlasında gösterilmeye çalışıldığı gibi ‘insansı” değil, soyu tükenmiş bir maymun türüdür.

3. M. Ö. 3.5 Milyon “Dik yürüyen Australopithecus afarensis”in Tanzanya”nın Laeti bölgesinde bıraktığı ayak izleri” saçmalığı

Öncelikle gerçek adı ‘Laetoli” olan bölgenin, bir coğrafya atlası olma iddiasındaki Vatan atlasında ‘Laeti” olarak isimlendirilmesi dikkat çekici bir yanlıştır. Daha da önemlisi bu bölgede rastlanılan ayak izlerinin Australopithecus afarensis tarafından bırakıldığı iddiası bütünüyle dogmatik bir düşünce yapısını göstermektedir. Bu izleri inceleyen bilim adamları, bunların günümüz insanının bir kumsalda bırakacağı izlerden farksız olduğunu belirtmişlerdir. Bir diğer deyişle sağduyu, bu izlerin sahiplerinin gerçek insanlar olarak kabul edilmesi gerektiğini göstermektedir. Bunların Australopithecus afarensis”e ait kabul edilmesinin tek nedeni, o dönemde insanların yaşamış olduğunu kabul etmenin, evrim senaryolarıyla uzlaştırılamaz, hatta insanın evrimi senaryosunun çöküşünü kabullenmekle eş anlamlı olmasıdır.

4. M.Ö. 1.9 Milyon “Homo habilis”in evrimi sonucunda ortaya çıktığı sanılan Homo ergaster”in Afrika”da görülmeye başlanması” saçmalığı

Bu yazıda kanıtlarıyla ortaya koyduğumuz gibi, Homo habilis uzun kol ve kısa bacaklarıyla Afrika maymunlarından farkı olmayan bir canlıdır. Homo ergaster ise tamamen dik yürüyebilen, iri beyin hacmiyle günümüz insanından farksızdır. Bu ikisi arasında herhangi bir geçiş bulunmamakta; Homo habilis”in Homo ergaster”in atası olarak gösterilmesi de sadece evrimci önyargılara dayanmaktadır. Homo ergaster”in günümüz insanından farksız bir sınıflama olduğunu en iyi gösteren örneklerden biri ‘Turkana çocuğu” olarak isimlendirilen fosildir. Bununla ilgili resim ve yorumları buradan inceleyebilirsiniz.

SONUÇ:

Vatan gazetesinin bir eğitim hizmeti gibi sunduğu bu atlasta, gerçekte göz boyayıcı bir Darwinizm propagandası ortaya konduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle, içerdiği ideolojik telkinler nedeniyle bu atlasın eğitici rolü çok büyük ölçüde gölgelenmiş olmaktadır.

Açıktır ki, hiçbir bilimsel kanıtı olmayan evrim iddialarını, bir takım çarpıtmalar ve hayali çizimler yoluyla öğrencilere empoze etmeye çalışmak eğitimle bağdaşacak bir tutum değildir. Darwinist masalların, bilimsel gerçeklere rağmen, körükörüne savunulduğu bu atlas bir eğitim değil, olsa olsa bir ‘doktrinasyon” (fikir aşılama) hizmeti olarak alınabilir. Bu yönüyle Vatan gazetesinin atlası, bir dünya görüşüne dair mesajlar taşıyan ve tamamen gerçek dışı evrim iddialarına yer veren bir atlas olarak tanınmalıdır.

Tüm öğretmen ve velileri bu konuda duyarlı olmaya ve öğrencilerin yaşamın kökeni konusundaki bilimsel bulguları objektif ve doğru olarak öğrenmeleri için çaba harcamaya davet ediyoruz. Bilinmelidir ki Darwinizm çöküştedir. Modern bilimin bulguları evrim teorisini reddetmekte, canlılardaki kompleks tasarımın sadece bilinçli tasarım ile açıklanabilir olduğunu yani tüm canlıları yaratan Allah olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.

[*] Vatan atlasında bu türlerin isimleri Australopithecus Afarensis ve Australopithecus Africanus şeklinde büyük harflerle yazılmaktadır. Bu yazım yanlıştır. Doğru yazıma göre, iki kelimeden oluşan ismin ilk kelimesi (genus sınıflaması) büyük; ikinci kelimesi (tür sınıflaması) küçük harfle başlamalıdır.

1. Encylopedia Millenia Dünya Atlası 2004, Türkiye Baskısı: Boyut Yayınevi, Yüzyıl Mah. Matbaacılar Sitesi, 1. Cadde No: 115 34560 Bağcıar-İstanbul Tel: (212) 629 53 00 pbx
2. Stanley Miller, Molecular Evolution of Life: Current Status of the Prebiotic Synthesis of Small Molecules, 1986, s. 7
3. Maria Genevieve Lavanant, Bilim ve Teknik, Nisan 1984, Sayı 197, s. 22
4. R. L. Carroll. Vertebrate Paleontology and Evolution, W. H. Freeman and Co., New York , 1988. s. 4
5. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York , N.Y. 1977, s. 97
6. Pierre Paul Grassé, Evolution of Living Organisms , s.103
7. Holly Smith, American Journal of Physical Antropology, Cilt 94, 1994, ss. 307-325
8. Fred Spoor, Bernard Wood, Frans Zonneveld, “Implication of Early Hominid Labryntine Morphology for Evolution of Human Bipedal Locomotion”, Nature, cilt 369, 23 Haziran 1994, s. 645-648
9. Bernard Wood, Mark Collard, “The Human Genus”, Science, vol 284, No 5411, 2 April 1999, pp. 65-71

Ayrıca bakınız

Current Biology Dergisi’ne Cevap: Dişli Horozbinalar Evrim Geçirmedi, Yaratıldı

Current Biology dergisinde 30 Mart 2017’de yayınlanan bir makalede, bilimsel adı “meiacanthus grammistes” olan dişli …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.