National Geographic “”Earth Pulse””

Programda soyu tükenmek üzere olan canlı türleri anlatılıyor, bunlarla ilgili doğal yaşamı koruma çalışmaları konu ediliyordu. Belgeselin bir kısmında, insanlar tarafından tutsak edilip eziyet görmüş pumaları kabul eden bir bakım merkezi tanıtıldı. Bu merkezde çalışan bir araştırmacı, rehabilite ederek doğal yaşama geri kazandırdıkları pumaların, doğal puma popülasyonlarını genetik açıdan ne şekilde etkileyebileceği konusunda bazı yorumlar ortaya koydu. Araştırmacı, bu konuda dikkatli olunması gerektiğini, çünkü mutasyona uğramış pumaların doğal popülasyonların genetik yapısını olumsuz etkileyebileceğini belirtiyordu. Elbette bu söylenenler genetik bilimi çerçevesinde bir yanlışlık içermiyordu. Ancak sözkonusu araştırmacı pumalar arasındaki genetik etkileşimden sözederken, türlerin kökeniyle ilgili Darwinist bir yanılgı ortaya koyuyor ve “türleri tabiat ananın binlerce yılda yarattığı” gibi bir masal anlatıyorlardı.

Bu iddia, National Geographic ekranlarında sık sık rastladığımız “tabiat ana” masallarına bir yenisini eklemiş olmaktan başka hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bu masalın yanlışlığı ortadadır. Bilindiği gibi materyalist (diğer bir ifadeyle natüralist) felsefe, tüm canlılığın doğanın kendi eseri olduğunu iddia eder. Evrim teorisinin, temelini oluşturan bu felsefe, tamamen mantık dışı bir hurafeden ibarettir. “Tabiat ana” gibi kavramlar, ya da “doğa insana şu yeteneği vermiş, doğa kadını böyle yaratmış” gibi klişeleşmiş lafların mantıksal veya bilimsel açıdan hiçbir tutarlı zemini bulunmamaktadır.

Bilinçli bir tasarım olmaksızın, doğanın kendi güçleriyle ortaya çıkabilecek yapılar bellidir. Rüzgar veya yağmur gibi doğa olaylarıyla önceden varolmayan, çeşitli yeryüzü şekillerinin ortaya çıktığı söylenebilir. Örneğin peri bacaları volkanizma ve akarsuların bir sonucudur. Ancak canlılardaki tasarımın peri bacası gibi yüzey şekilleriyle kıyaslanamayacak kadar kompleks olduğu ve doğanın canlılığı yaratma gücünün olmadığı açık bir gerçektir.

Canlılardaki tasarıma yakından bakıldığında göze çarpan en belirgin özellik “komplekslik”tir. Farklı farklı dokular organları, organlar sistemleri ve nihayet sistemler canlıyı meydana getirir. Tüm bu tasarımın en küçük birimi olan tek bir hücrede bile insanoğlunun bugüne kadar üretmiş olduğu en gelişmiş cihazdan daha üstün bir tasarım olduğu tüm bilim adamlarınca kabul edilmektedir. Kendi içinde böylesine kompleks yapıya sahip hücrelerin, çok daha karmaşık bir organizasyon içinde milyonlarca canlı türü meydana getirecek şekilde birleşmesinin tesadüfe dayalı doğa olaylarına göre hiçbir şekilde açıklaması bulunmamaktadır.

Bir tasarımla karşılaştığımızda mantıklı olan davranış, bunun bir tasarımcısı olduğunu kabul etmektir. Örneğin bir bina söz konusuysa mimarın; otomobil sözkonusuysa da mühendisin varlığını hiç kimse inkar etmez. Hiç kimse bina ve otomobilin doğal süreçlerle ortaya çıktığını iddia etmez. Hiç kuşkusuz bu tasarımların bir tasarımcısının olduğu gibi, canlılarda bulunan ve çok daha kompleks yapıdaki tasarımların da bir tasarımcısı vardır.

Bu gerçek modern bilim tarafından da doğrulanmıştır. Canlıların tasarlanmış olduğu gerçeğini inkar etmede sözde bilimsel bir zemin olarak kullanılan evrim teorisinin geçersizliği ortaya çıkmış, hayatın rastlantısal olarak başlayamayacağı, doğada canlıları evrimleştirecek bir mekanizma olmadığı açığa çıkarılmış, türlerin kökeninin ise bilinçli tasarım yani yaratılış olduğu gösterilmiştir.

Kısacası National Geographic TV, tabiat ananın yaratıcılığı masallarını anlatırken mantıksal veya bilimsel açıdan doğru bir iddiayı değil

Ayrıca bakınız

Current Biology Dergisi’ne Cevap: Dişli Horozbinalar Evrim Geçirmedi, Yaratıldı

Current Biology dergisinde 30 Mart 2017’de yayınlanan bir makalede, bilimsel adı “meiacanthus grammistes” olan dişli …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.