Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi”nin Darwin”e Verdiği Yersiz (Haksız) Binyılın Adamı Payesi

5 Şubat 2000 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi“nde, derginin bu sayısından itibaren her hafta binyılın bilim insanlarından birinin tanıtılacağı müjdeleniyordu. Ve derginin anlatmak üzere seçtiği ve kapak yaptı ilk “bin yılın bilim adamı” ise Charles Darwin“di. Bin yılın tüm bilim insanları gözden geçirildiğinde, derginin Charles Darwin”i baş sıraya koyması ise elbetteki enterasan bir seçimdi.

Sayın A.M.C. Şengör tarafından kaleme alınan bu yazının, Charles Darwin ile ilgili olarak yazılmış diğer yazılardan hiç bir farkı yoktu. Darwin”in hayatı anlatılmış ve hayatıyla ilgili türlü detaylar verilmiş ancak Darwin”in ortaya attığı teorinin kanıtlarından kesinlikle söz edilmemişti. Bu ve benzeri yazılarda yer alan klasik yanılgılara ve aldatmacalara daha önce defalarca dikkat çekilmiş olmasına rağmen, bu konuda tekrar hatırlatmalarda bulunmakta fayda görüyoruz.

Charles Darwin”i bilim adamı olarak gösterme çabası

Yazının hemen hemen tamamında Charles Darwin”in ne kadar bilime yakın, ne kadar araştırıcı bir insan olduğu ve ortaya ne kadar önemli bir kuram attığı vurgulanmaktaydı. Anlaşılan Cumhuriyet Bilim Teknik dergisi Charles Darwin”in 20. yüzyılda ağır yara alan bilimsel itibarını onarmak istemişti.

Ancak yazıyı dikkatle okuyan herkesin de görebileceği gibi, yazıda Darwin”in bilimselliği kurtarılamamış, aksine bilimsel olduğunu kanıtlamak için öne sürülen örnekler, Darwin”in kendi teorisini birinci dereceden ilgilendiren temel konulara dahi ne kadar uzak ve acemi bir yaklaşımı olduğunu gözler önüne sermiştir.

Yazıda da açıkça belirtildiği üzere, Charles Darwin”in evrim kuramı için ilk adımı attığı iddia edilen Galapagos gezisine çıkarken jeoloji, botanik, biyoloji ve zooloji konusunda hiçbir eğitimi ve araştırması yoktu. Ancak Sayın Şengör, yine de Darwin”in konuyla çok yakından ilgilendiği imajını vermek için olsa gerek, okuldaki botanik hocası ile sık sık çıktığı yürüyüşlerin ona büyük bir fayda sağladığını belirtmiştir. Yazara göre Darwin”i konuyla ilgili kılan ikinci husus ise, yine Beagle adlı gemiye binerken eline tutuşturulan jeoloji kitabıdır.

Darwin”i sürekli olarak bilgili, zeki, araştırmacı göstermeye çalışan bu yazılar aslında Darwin”in bu konudaki eksikliğini daha da vurgulamaktan öteye gitmemektedir. Oysa, hiçbir yazar hiçbir zaman Newton”un, Einstein”ın, Kepler”in, Archimed”in, Pasteur”ün veya Galilei”nin bilim adamı kimliğini ispatlamak zorunda hissetmemiştir kendini. Nitekim Darwin”le ilgili yazıdan sonraki sayfada Edison ile ilgili yazıyı okuyanlar bu yazıda böyle bir kaygı olmadığını göreceklerdir.

Ayrıca yazının ilerleyen kısımlarında yazarın kendisi de Darwin”in Türlerin Kökeni isimli kitabında daha önce Buffon ve Lamarck tarafından ortaya atılan iddialara yeni bir ekleme getiremediğini, yazdıklarının onların bir tekrarı ve ustaca düzenlenmesinden öteye gitmediğini belirtmiştir. Bunu kendileri bile itiraf ederken, 1800″lerde yaşamış, yaşlı ve amatör bir gezginin, tamamen hayalgücüne dayanarak ürettiği varsayımları bu kadar kuvvetle benimsemenin ve bu insanı bin yılın bilim adamı olarak lanse etmenin anlamı ne olabilir?

Bunun bir tek anlamı vardır; Darwin”in hayalgücüne dayanarak ortaya attığı teori bir Yaratıcı”nın varlığını inkar etmekte, tüm canlıların başıboş tesadüfler sonucunda var olduğunu iddia etmektedir. Allah”ın varlığına inanmayan ateist kimseler için Darwin bir kurtarıcı gibidir. Bu nedenle Darwin bin yılın en hevesli gezgini yerine bin yılın en önemli bilim adamı gibi gösterilmektedir.

Darwin”in doğal seleksiyon ile yeni türlerin oluştuğunu gösterdiğine inanma yanılgısı

Yazıda birçok çelişki ve tutarsız ifade yer almaktadır. Bunlardan biri şöyledir: Yazının bir bölümünde, Darwin”in Türlerin Kökeni kitabında türlerin değişimine ait ortaya hiçbir mekanizma koyamadığı, hatta kitabı okuyan arkadaşı Charles Lyell”in defterine “bu çeşitliliği yapan güç nedir? İşte esas mesele budur” diye yazdığı belirtilmiştir. Bu son derece yerinde ve doğru bir tespittir. Gerçekten de Darwin kitabında türlerin kökenini ve türlerin birbirlerinin atası olduklarını, bazı organların bazı etkenler sonucunda değişerek ortaya yeni türler çıktığını anlatmış ancak bu canlıları değişime uğratan, onları geliştiren mekanizmaların neler olduğuna bir cevap verememiştir.

Ne var ki, bu itiraftan bir kaç paragraf önce yazar büyük bir eminlikle şöyle yazmıştır: “Darwin nihayet evrimin mekanizmasını bulmuştur.”. Söz konusu mekanizma ise doğal seleksiyondur. Ancak bugün çok iyi bilinmektedir ki doğal seleksiyon bir türün diğerine değişimini kesinlikle açıklayamaz. Bunun neden imkansız olduğunu kısaca açıklayalım:

Doğal seleksiyonun asıl manası şudur: güçlü ve içinde bulunduğu doğal şartlara uygun olan canlıların hayatta kalması. Örneğin aslanlar tarafından tehdit edilen bir zebra sürüsünde, daha hızlı koşabilen zebralar hayatta kalacaktır. Ama hızlı koşan zebraların hayatta kalması demek, bu zebraların bir süre sonra bir başka türe dönüşecekleri, örneğin at haline gelecekleri anlamına gelmez. Doğal seleksiyon sadece bir canlı türü içindeki sakat, zayıf ya da çevre şartlarına uymayan bireyleri ayıklar. Yeni canlı türleri, yeni genetik bilgi ya da yeni organlar yaratamaz.

Çağımızın ünlü evrimcilerinden Harvard Üniversitesi paleontoloğu Stephen Jay Gould, doğal seleksiyonun bu açmazını şöyle dile getirmektedir:

 

“Darwinizm”in özü tek bir cümlede ifade edilebilir: “Doğal seleksiyon evrimsel değişimin yaratıcı gücüdür.” Kimse doğal seleksiyonun uygun olmayanı elemesindeki negatif rolünü inkar etmez. Ancak Darwinci teori, “uygun olanı yaratması”nı da istemektedir.” (1)

 

Nitekim doğal seleksiyonun canlıları evrimleştirdiğine dair tek bir gözlemlenmiş delil yoktur. Ünlü bir evrimci olan İngiliz paleontolog Colin Patterson, bu gerçeği şöyle itiraf eder:

 

“Hiç kimse doğal seleksiyon mekanizmalarıyla yeni bir tür üretememiştir. Hiç kimse böyle bir şeyin yakınına bile yaklaşamamıştır. Bugün neo Darwinizmin en çok tartışılan konusu da budur. (2)

 

Günümüzün önde gelen evrimcilerinin dahi doğal seleksiyonun yeni türler üretemeyeceğini açıkça itiraf etmelerine rağmen Sayın Şengör”ün bu konuda kesin bir üslup kullanması ve hatta kendi yazısı içinde dahi çelişmesi zannedersek konuya uzak bir alanda uzmanlaşmış olmasıdır.

Çeşitlenmeyi evrim zannetme yanılgısı

Yazıda yer alan bir diğer önemli bilgi hatası ise türler içindeki çeşitlenmenin, yeni türler oluşması ile karıştırılmasıdır. Darwin konuya amatörce ve son derece eksik bir bilgi ile yaklaştığı için böyle bir kavram karmaşasının içine düşmüştür. Ancak günümüzde Darwin”i ve evrimi savunan birçok bilim adamımızın aynı yanılgıya düşmemeleri gerekmektedir, çünkü biraz düşünmek bile çeşitlenmenin yeni tür oluşumu ile bir ilgisinin olmadığını gösterecektir.

Darwin, Türlerin Kökeni ile canlılığın olağanüstü çeşitliliğini açıklayan bir teori ortaya attığını düşünüyordu. “Canlılar doğal olarak kendi içlerinde çeşitlenebiliyorlar, demek ki uzun zaman dilimleri içinde bütün canlılık tek bir ortak atadan gelmiş olabilir” şeklinde bir mantık yürütmüştü.

Oysa Darwin”in “türlerin kökeni” hakkında ortaya attığı bu varsayım, gerçekte türlerin kökenini hiç bir şekilde açıklamıyordu. Genetik biliminin gelişmesiyle birlikte, bir canlı türü içindeki çeşitlenmenin hiç bir zaman yeni bir tür oluşumuna yol açmayacağı anlaşıldı. Darwin”in “evrim” sandığı olgu, gerçekte “varyasyon”du.

Darwin, teorisini ortaya attığında varyasyonların bir sınırı olmadığını sanıyordu. 1844″te yazdığı bir yazısında, “çoğu yazar doğadaki varyasyonun bir sınırı olduğunu kabul ediyor, ama ben bu düşüncenin dayandığı tek bir somut neden bile göremiyorum” demişti. (3) Türlerin Kökeni “nde de ispinozlar, inekler gibi varyasyon örneklerini teorisinin en büyük delili gibi göstermişti. Darwin”in, bu “sınırsız değişim” fikrini en iyi ifade eden ise, Türlerin Kökeni “nde yazdığı şu cümleydi:

 

“Bir ayı cinsinin doğal seleksiyon yoluyla giderek daha fazla suda yaşamaya uygun özellikler elde etmesinde, giderek daha büyük ağızlara sahip olmasında ve sonunda bu canlının dev bir balinaya dönüşmesinde hiçbir zorluk göremiyorum.” (4)

 

Darwin”in bu denli hayali örnekler vermesinin nedeni, içinde yaşadığı yüzyılın ilkel bilim anlayışıydı. 20. yüzyıl bilimi ise, canlılar üzerinde yapılan benzeri deneyler sonucunda “genetik değişmezlik” (genetik homoestatis) denilen bir ilkeyi ortaya çıkardı. Bu ilke, bir canlı türünü değiştirmek için yapılan tüm eşleştirme (farklı varyasyon oluşturma) çabalarının sonuçsuz kaldığını, canlı türleri arasında aşılmaz duvarlar olduğunu ortaya koyuyordu. Yani farklı inek varyasyonlarını çiftleştiren hayvan yetiştiricilerinin sonunda inekleri başka bir türe dönüştürmeleri, kesinlikle mümkün değildi.

Dolayısıyla Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisindeki “Hayvanların bu suretle (çeşitlenme ile) zaman içinde yeni türler ürettiklerini gösteren Darwin…” ifadesi kesinlikle bilimsel bir yorum değildir ve bilimin çok açık ve kesin olarak kabul etmediği bir iddiadır.

Genetik Bilimindeki İlerlemelerin ve Mutasyonların Keşfinin Evrim Teorisini İspatladığı Yanılgısı

Yazıda dikkat çeken bir başka önemli hata ise, genetik bilimindeki gelişmelerin ve mutasyonun keşfinin evrim teorisine destek oluşturdukları ve teorinin açmazdaki noktalarına açıklık getirdikleri yönündeki iddiadır. Hatta yazar, Darwin”in döneminde kalıtım kanunları ve mutasyonlar bilinmediği için Darwin”in teorisini açıklamaktan aciz kaldığını da vurgulanmaktadır. Oysa aşağıda nedenlerini kısaca özetleyeceğimiz gibi, eğer Darwin”in yaşadığı dönemde kalıtım kanunları ve mutasyonların özellikleri biliniyor olsaydı, Darwin büyük bir ihtimalle böyle bir teori üretmez ve bunu insanların bilgisine sunamazdı. Bunu yapmış olsa bile onu destekleyen bir tek kişi bile olmazdı. Çünkü:

1. Genetik bilimindeki gelişmeler evrim teorisini kanıtlamaz aksine yalanlar:

Sayın Şengör genetik biliminin Darwin”in haklılığını ortaya çıkardığını öne sürmüştür. Ancak benzeri yazılarda olduğu gibi bu inancını hiçbir delille desteklememiş, ve bunları önemli zaferler olarak nitelendirmekle yetinmiştir.

Herşeyden önce genetik kurallarını ilk olarak bilim dünyasına sokan kişi evrim iddiasına karşı çıkmış olan araştırmacı-din adamı Gregor Mendel”dir. Journal of Heredity dergisinde yayınlanan “Mendel”s Opposition to Evolution and to Darwin” (Mendel”in Evrime ve Darwin”e Muhalefeti) başlıklı bir makalede, “Mendel, Türlerin Kökeni”ne aşinaydı ve Darwin”in teorisine karşı çıkıyordu. Darwin, doğal seleksiyonla ortak atadan evrimleşme teorisini öne sürerken, Mendel özel yaratılışa inanıyordu” denmektedir. (5)

Mendel”in ardından genetik konusunda yapılan araştırmalar da yine Sayın Şengör”ün iddiasının aksine evrimi desteklemez, hatta evrim teorisini çok daha büyük çıkmazlar içine sokar. Çünkü bu araştırmalar sonucunda -ki buna Sayın Şengör”ün değindiği DNA”nın yapısı ile ilgili önemli buluş da dahildir- canlıların tesadüfler sonucunda gelişemeyecek kadar kompleks yapılara sahip oldukları görülmüştür.

Genler dediğimiz yapılarda, yani DNA zincirinde inanılmaz bir bilgi şifrelenmiştir. Örneğin insan DNA”sında, 900 ciltlik bir ansiklopediyi dolduracak kadar bilgi bulunmaktadır. Üstelik bu bilgi gözle göremediğimiz kadar küçük hücrenin kendisinden kat kat daha küçük olan çekirdeğinin içine sığdırılabilmiştir. Bu inanılmaz tasarım ve var olan olağanüstü bilginin kaynağının ne olduğu sorusu ise canlıların bir tesadüf ürünü olduklarını iddia eden Darwinizm”i bir kez daha açıkça yalanlamaktadır.

Ayrıca bu genetik bilgi yine başka mekanizmalarca yorumlanmakta ve kullanılır hale gelmektedir. Dahası bu bilgi ile ilgili mekanizmaların DNA ile aynı anda var olmaları gerektiği yine bilimin bir keşfidir. Alman evrimci Hofstadter şu itirafı yapar:

 

“Nasıl oldu da genetik bilgi, onu yorumlayan mekanizmalarla (ribozomlar ve RNA molekülleri ile) birlikte ortaya çıktı? Bu soru karşısında kendimizi bir cevapla değil, hayranlık ve şaşkınlık duyguları ile tatmin etmemiz gerekiyor.” (6)

 

Sayın Şengör yazısının sonlarına doğru ise Darwin”in değişikliklerin rastgele olmaları gerektiğini anladığını ve genetik biliminin onun bu görüşünü desteklediğini iddia etmiştir. Sayın Şengör sanırız ki, bu konunun uzmanı olmadığı için okuyucuya birtakım yanıltıcı bilgiler vermektedir. Çünkü genetik bilimi Darwin”in değişikliklerin rastlantılar sonucunda meydana geldiği ve bunun sonucunda yeni türlerin oluştukları iddiasını kesin olarak çürütmüştür. Genetik bilimindeki gelişmeler canlıların var olmasında rastlantıların rol alamayacağını göstermiştir.

Örneğin moleküler biyoloji alanındaki en ünlü evrimcilerden biri olan Dr. Leslie Orgel, genetik bilginin mekanizmaları olan DNA ve RNA”nın rastlantılarla açıklanamadığını ve dolayısıyla canlılığın doğal etkenlerle oluşamayacağını şöyle kabul eder:

 

“Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısal olarak oluşmaları aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla insan, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün olmadığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır.” (7)

 

Genetik bilgi, gerçekte canlıların rastlantısal değişikliklerle oluşamayacak kadar kompleks bir tasarıma sahip olduğunu göstermekle, evrim teorisini yalanlamakta ve yaratılış gerçeğine açık bir delil oluşturmaktadır. Ancak evrimciler, Darwinizm”e ve ateizme körü körüne bağlılıkları nedeniyle, bunu görmezlikten gelirler. Avustralyalı ünlü moleküler biyolog Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis (Evrim: Kriz İçinde Bir Teori) adlı kitabında bu durumu şöyle anlatır:

 

“Yüksek organizmaların genetik programlarının yapısı, milyarlarca bit (bilgisayar birimi) bilgiye ya da bin ciltlik küçük bir kütüphanenin içindeki tüm harflerin dizilimine eşdeğerdir. Bu denli kompleks organizmaları oluşturan trilyonlarca hücrenin gelişimini belirleyen, emreden ve kontrol eden sayısız karmaşık işlevin tamamen rastlantıya dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmek ise, insan aklına yönelik bir saldırıdır. Ama bir Darwinist, bu düşünceyi en ufak bir şüphe belirtisi bile göstermeden kabul eder!” (8)

 

2. Mutasyonlar evrimleştirici bir mekanizma olamazlar

Mendel”in genetik keşifleri, klasik Darwinizm”i bu yüzyılın başında oldukça zorladı ve Neo-Darwinistler türlerin kökenini açıklamak için mutasyonlara yöneldiler. Bu yeni Darwinist açıklamaya göre bir türün başka bir türe dönüşmesi için mutasyonlar ve doğal seleksiyon olmak üzere iki mekanizma görev görüyordu. Ancak 1960″lı yıllarda yapılan araştırmalar bu görüşün kesinlikle imkansız olduğunu ortaya koydu. Hatta 1980″li yılların bazı evrimci bilim adamları mutasyonların canlılara sadece zarar getiren bir mekanizma olduğunu ve dolayısıyla canlıları geliştiremeyeceklerini gözlemleyerek bu iddiada bulunan diğer evrimciler ile karşı karşıya geldiler. (9)

Canlıları geliştiren yararlı değişikliklerin neden “rastgele mutasyonlar” olamayacağını ve dolayısıyla mutasyonların Sayın Şengör”ün öne sürdüğü gibi evrim teorisini destekleyici bir yönlerinin bulunmadığını kısaca özetleyelim:

Mutasyonlar, canlı hücresinin çekirdeğinde bulunan ve genetik bilgiyi taşıyan DNA molekülünde, radyasyon veya kimyasal etkiler sonucunda meydana gelen kopmalar ve yer değiştirmelerdir. Mutasyonlar DNA”yı oluşturan nükleotidleri tahrip eder ya da yerlerini değiştirirler. Çoğu zaman da hücrenin tamir edemeyeceği boyutlarda birtakım hasar ve değişikliklere sebep olurlar.

Dolayısıyla evrimcilerin arkasına sığındıkları mutasyon, hiç de sanıldığı gibi canlıları daha gelişmişe ve mükemmele götürmez, hatta onlara sadece zarar verir. Mutasyonların sebep oldukları değişikliklere ancak Hiroşima, Nagazaki veya Çernobil”deki insanların uğradığı türden değişiklikler örnek olarak verilebilir: Yani ölüler, sakatlar ve hilkat garibeleri…

Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:

 

Mutasyonlar küçük, rastgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak meydana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu dört özellik, mutasyonların evrimsel bir gelişme meydana getiremeyeceğini gösterir. Zaten yüksek derecede özelleşmiş bir organizmada meydana gelebilecek rastlantısal bir değişim, ya etkisiz olacaktır ya da zararlı. Bir kol saatinde meydana gelecek rastgele bir değişim kol saatini geliştirmeyecektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz olacaktır. Bir deprem bir şehri geliştirmez, ona yıkım getirir. (10)

 

İkinci Dünya Savaşı”nın ardından nükleer silahların sonucunda oluşan mutasyonları incelemek için kurulan Atomik Radyasyonun Genetik Etkileri Komitesi”nin (Committee on Genetic Effects of Atomic Radiation) hazırladığı rapor hakkında evrimci bilim adamı Warren Weaver şöyle diyordu:

 

Çoğu kimse, bilinen tüm mutasyon örneklerinin zararlı olduğu sonucu karşısında şaşıracaktır, çünkü mutasyonlar evrim sürecinin gerekli bir parçasıdır. Nasıl olur da iyi bir etki-yani bir canlının daha gelişmiş canlı formlarına evrimleşmesi-pratikte hepsi zararlı olan mutasyonların sonucu olabilir? İnsan için de durum aynıdır. (11)

 

İnsanlar üzerinde gözlemlenen tüm mutasyonlar zararlıdır. Tıp kitaplarında “mutasyon örneği” olarak anlatılan mongolizm, Down Sendromu, albinizm, cücelik, orak hücre anemisi gibi zihinsel ya da bedensel bozuklukların ya da kanser gibi hastalıkların her biri, mutasyonların tahrip edici etkilerini ortaya koymaktadır. Elbette ki insanları sakat ya hasta yapan bir süreç, “evrim mekanizması” olamaz.

Materyalistler Darwinizm”den kurtulmaya mı çalışıyorlar?

Sayın Şengör”ün yazısında dikkat çeken bir diğer nokta ise şimdiye kadarki benzerlerinden oldukça farklı olarak, komünizmin kurucusu olan Karl Marx”ın Darwin”in görüşlerine katılmadığı, hatta Das Kapital”in ilk cildini Darwin”e ithaf etmek isteyişinin gerçek olmadığı yönündeki iddiasıdır. Bu, aslında son derece ilginç bir açıklamadır çünkü herkes bilmektedir ki, bugün Darwinizm”in hiçbir bilimsel geçerliliği olmamasına rağmen bu kadar geniş çevreler tarafından savunuluyor olmasının ardında yatan neden materyalist çevrelerin Darwinizm konusundaki hassasiyetleridir. Dahası Marx”ın Darwin”in fikirlerine olan hayranlığı bizzat kendi eserlerinde ve mektuplarında yer alan bir gerçektir.

Öyle ki Karl Marx, Charles Darwin”in yazdığı ve evrim teorisinin temelini oluşturan Türlerin Kökeni adlı kitap için, Engels”e yazdığı 19 Aralık 1860 tarihli mektubunda, “bizim görüşlerimizin doğal tarihsel temelini içeren kitap budur işte” diyerek Darwinizm”e verdiği önemi açıkça ifade etmiştir.(12) Engels de Darwinizm”in kendi ideolojileri için ne derece önemli olduğunu kavramış ve Marx”a şöyle yazmıştı: “Şu anda okumakta olduğum Darwin”in çalışması muhteşem”. (13)

Ayrıca Marx, Darwin”in teorisinin, sınıflararası mücadeleyi ve buna bağlı olarak tarihte meydana gelen değişimi, sözde bilimsel bir zemine oturttuğunu düşünüyordu. Bu nedenle Türlerin Kökeni”ni (Origin of Species) eline alır almaz kitabın önemini anlamıştı. Marx”ın Darwin”in fikirlerini ne derece benimsediği 16 Ocak 1861″de Ferdinand Lassalle”a yazdığı mektupta açıkça ortaya çıkmaktadır:

 

“Darwin”in kitabı (Türlerin Kökeni) çok önemli ve tarihteki sınıf savaşımını doğa bilimi açısından desteklediği için bana çok uygun düşüyor…” (14)

 

Sahip olduğu evrimci bakış açısı sebebiyle gerçekten de Darwin”in fikirleri Marx”a çok uygundu. Ayrıca ideolojisinin açmazlarını da bu teoriyle yamayabilirdi. Bu nedenle hiç vakit kaybetmeden Darwin”in teorisini programına aldı. Darwinizm tam istenilen zamanda gelmişti; teori ortaya çıkar çıkmaz sosyalistler Darwinizm”le kendi teorilerinin doğrulandığını ve tamamlandığını düşündüler. Organik dünyada bile sürekli gelişim (evrim) olduğu fikri onlara göre, Marx”ın sosyal gelişmeyle ilgili teorisinin desteklenmesi anlamına geliyordu. Marx “Bizim teorimiz evrimin teorisidir, ezberlenecek ve mekanik olarak yinelenecek bir dogma değildir.” (15) derken, Darwinizm”le olan sıkı bağlarını bir kez daha vurguluyordu.

Karl Marx materyalist ve ateist dünya görüşüne sahipti ve evrim teorisi onun bu idelojisini destekler nitelikteydi. Bu nedenle Marx”ın Darwinizm”e sıcak bakmadığı yönündeki iddia kesinlikle inandırıcı değildir ve hatta materyalist ve komünist ideolojilere sahip çevrelerce de kabul edilebilir değildir. Ancak Sayın Şengör”ün bu ilginç iddiası şöyle bir çağrışım yapmaktadır: Acaba evrim teorisinin çökmüş olduğunu gören bazı “ileri görüşlü” Marksistler, bu teorinin çöküşü ile kendi ideolojilerinin de tarihe gömüleceğini anlayarak, bu bilim dışı safsatadan kendilerini kurtarmaya mı çalışmaktadırlar?

Sonuç:

Sayın Şengör”ün Charles Darwin ile ilgili yazısındaki yanılgılar, 150 yıldır süregelen evrimci yanılgılardan farklı değildir. Bu konuda yazı yazan bilim adamlarımızın veya yazarlarımızın şimdiye kadar evrim teorisi hakkında yazılan ve söylenenleri ezbere aktarmamaları, konular üzerinde küçük bir araştırma yapıp biraz düşünmeleri bu tür yanılgılarla dolu yazıların oluşmasını engelleyecektir.

Günümüzde internet veya diger iletişim araçları sayesinde ülkemiz dünyanın dört bir köşesindeki bilimsel gelişmelere anında ulaşabilmektedir. Buna vakit bulamayanlar bu yeni gelişmelerin derlendikleri bazı eserleri takip edebilirler ve en önemlisi gelişmeleri hiçbir önyargı taşımadan değerlendirebilirler. Evrim teorisi gibi bir önyargı 150 yıldır sürdürülüyor olsa bile bilimin gerçekleri karşısında yaşatılmamalıdır. Açıkça görüldüğü gibi evrim teorisinin temel iddialarını yalanlayan bilimsel gerçekler son derece yalın, açık, anlaşılır ve kesindir. Bu kesinliğe ve açıklığa rağmen halen bazı kimselerin aynı hataları ve yanılgıları okuyucunun karşısına getirip durmaları pek anlaşılır bir tutum değildir. Küçük bir ilkokul çocuğunun dahi kolaylıkla kavrayabildiği konuları bilgili, tecrübeli ve son derece zeki bazı bilim adamlarımızın kavrayamamaları söz konusu olamayacağına göre, sanırız bu kimselerin tutucu ve önyargılı tavırlarından vazgeçmeleri gerekecektir. Ayrıca bu yazıda ve bu sayfada yer alan diğer açıklayıcı yazılarda yer verilen bilimsel gerçekleri açıklamadıktan sonra aynı iddialarla okuyucunun karşısına çıkmak bu bilim adamlarımızın kamuoyu gözündeki itibarları açısından da zedeleyeci olabilecektir.

 

1- Stephen Jay Gould, “The Return of Hopeful Monsters”, Natural History, cilt 86, Temmuz-Ağustos 1977, s. 28
2 -Colin Patterson, “Cladistics”, Brian Leek ile Röportaj, Peter Franz, 4 Mart 1982, BBC
3- (Loren Eiseley, The Immense Journey, Vintage Books, 1958, s. 186)
4- (Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 184)
5- B.E. Bishop, “Mendel”s Opposition to Evolution and to Darwin,” Journal of Heredity 87 (1996): pp. 205-213; ayrıca bkz. L.A. Callender, “Gregor Mendel: An Opponent of Descent with Modification,” History of Science 26 (1988): pp. 41-75.
6- (Douglas R. Hofstadter, Gödel, Escher, Bach: An Eternal Golden Braid, New York: Vintage Books, 1980, s. 548)
7- (Leslie E. Orgel, “The Origin of Life on Earth”, Scientific American, Cilt 271, Ekim 1994, s. 78)
8- (Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, s. 351)
9- (Gary Parker, Creation: The Facts of Life. San Diego: CLP Publishers, 1980. )
10- (16 B. G. Ranganathan, Origins?, Pennsylvania: The Banner Of Truth Trust, 1988.)
11- Warren Weaver, “Genetic Effects of Atomic Radiation”, Science, Cilt 123, 29 Haziran, 1956, s. 1159.
12- (David Jorafsky, Soviet Marxism, Natural Science, s. 12.)
13- “Evolution, Marxian Biology and the Social Scene”, Zirkle Conway, University of Pennsylvania Press, 1959, s. 527
14- Karl Marx-Friedrich Engels, Seçme Yazışmalar 1, 1844-1869, Sol Yayınları, 1. Baskı, Kasım 1995
15- Karl Marx-Friedrich Engels, Seçme Yazışmalar 2, 1870 – 1895, Sol Yayınları, Birinci Baskı, Ekim 1996, Ankara, Çev.: Yurdakul Fincancı (Kitabın orijinali Moskova 1975

Ayrıca bakınız

Current Biology Dergisi’ne Cevap: Dişli Horozbinalar Evrim Geçirmedi, Yaratıldı

Current Biology dergisinde 30 Mart 2017’de yayınlanan bir makalede, bilimsel adı “meiacanthus grammistes” olan dişli …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.